İlk kez
1988’de
Stirner’in başyapıtı Biricik ve
Mülkiyeti’nden (BvM) kısa bir
bölüm Türkçe’ye
aktarmakla (‘Benim Yetkim’, Köln) ve
1999’da kurduğum ‘Max Stirner Projesi’
üzerinden daha kapsamlı Türkçe yayın
yapmakla bu filozofun Türkiye’deki alımlama
tarihi başlamış oldu. 1988 ve 2004 yılları arasında sunduğum
çeşitli makale ve
denemeler ve özellikle de Nietzsche’nin
Stirner’den intihal ettiği konusunu
2004 yılında yayınladığım “Nietzsche, Stirner’in
Plagiyatörü mü?” (Varlık,
Karizma, Davetsiz Misafir) başlıklı incelemem ile Türkiye
çapında ayrıntılı bir
genel tanıtım da başlamış oldu.
Ve:
Mart 2017’de
Stirner’in başyapıtı Biricik ve Mülkiyeti Norgunk
yayınlarında yayınlanmış
bulunmaktadır.
Stirner’in felsefi
önemi çeşitli
ünlü filozofların Stirner’i
“bastırmalarından” bağımsızdır, onun Kendi
felsefesindedir –onun önemi. Bunu anlamak
için kitapla cebelleşmek gerekir.
Ve bu önemdir ki, bu
filozofları
derinden sarsmıştır ve özel yaşamlarında onunla ilgilenmek
zorunda kalmış olmalarına
karşın, felsefi çalışmalarında onunla boğuşmaktan
kaçınmışlardır.
Kısaca birkaç örnek:
Karl Marx, Stirner’in
eserinden
etkilenmesi sonucu garip bir duruma düşer.
Feuerbach’tan ayrılır ve Stirner’e
yanaşmaz ama alelacele intikam hırsıyla
sözcüğü sözcüğüne
yanıtladığı BvM’ne
bir Anti-Stirner’le (‘Alman
İdeolojisi’) karşılık verir. Baştan sona kadar polemik
içerikli ve bir cambazın
sahip olduğu yeteneklerle kaleme alınan bu eser, Marx’ın
felsefi bir kriz
yaşadığını ve bunun neticesi olarak da Stirner’e olan
nefretini sergiler.
Neticede Marx, Stirner eleştirisinde, Stirner’i yok etmek
için, Sloterdijk’ın
deyimiyle, kendi ‘ölümünü
göze almaktadır’. Marx’ın ‘Anti-Stirner’i,
Stirner’in etkisinde bocalayan Marx’ın felsefi
krizinin en berrak kanıtıdır.
Friedrich Engels, Marx’a
Stirner’in eseri hakkındaki ilk izlenimlerini
mektubunda iletirken, Stirner’i över. Ancak
Marx’tan aldığı yanıttan hemen
sonra görüşünü düzeltir ve
artık Stirner’in etkisinde olmadığını belirterek
Marx’la aynı görüşte olduğunu
söyler.
Arnold Ruge ve dönemin diğer
filozofları Stirner’den övgüyle
söz ederler.
Nietzsche, Bayan
Overbeck’le bir özel konuşmasında
düşüncelerinin Stirner’e yakınlığı olduğunu
belirtmiş ve Bayan Overbeck’e önce
çekingen sonra resmi bir tonda: “Stirner,
evet o işte!” demiş. Bu ismi istemeden telâffuz
eden Nietzsche, ürküten ve
dışlayan el hareketiyle Bayan Overbeck’in kulağına nihayet şu
sözcükleri
fısıldamış: “En sonunda söyledim size işte, oysa bu
konuyu konuşmak
istememiştim. En iyisi söylediklerimi unutun. Yoksa
plagiyatör olduğum
söylenir. Ama siz bunu yapmazsınız, bunu biliyorum.”
Edmund Husserl, Stirner’i
hiçbir eserinde anmaz ama
ücra bir köşede BvM'ti için “şeytani
bir güç” der.
Martin Heidegger, Stirner’i
asla
okumadığını söyler.
Theodor W. Adorno bir sohbet
esnasında “Stirner baklayı ağzından çıkaran tek
filozoftur” der. Ayrıca genç
bir yazarı (H.G. Helms) yeni bir Anti-Stirner yazmaya teşvik eden
Adorno, kendi
eserlerinde Stirner’i anmaz.
Carl Schmitt, hapishanede
günlüğüne şu tümceyi
kaydeder: “Şu durumda beni hücremde
ziyaret eden
biricik kişi Max’tır.”
Bu durumu yakından
incelediğimizde bu filozofların Stirner’le karşılaşmaları
durumunda yaşadıkları
psikolojik sarsıntıyı görebiliyoruz.
İncelememin tümü: http://projektmaxstirner.de/plag.htm
Benim bu incelememe tepki
gösteren Türkiye’deki kişilerin durumu ise
daha da vahim: Ayrıntılı
bir eleştiriye girmeksizin, sadece “Bence bu
Nietzsche’nin
büyük bir filozof olmasına bir zarar getirmez...
Nietzsche çok önemli
bir filozof, Stirner ise ikinci
derecede bir düşünürdür....
Nietzsche’nin ilgisini
çekmişse ilginç bir
düşünürdür
derim ben ... Nietzsche Nietzsche’dir, Stirner de Stirner.
Çalıntı iddiaları
gülünçtür” (H. Yavuz /
O. Aruoba / A. İnam) gibi psikolojik korkuya dayalı
saldırgan ve dışlama tarzı bir davranış göstermekle aynı psikolojik mekânizmayı
sergilemekten başka bir
şey yapamadılar. Öfkeli söz ve üsluplarıyla
Stirner’i okumadıklarını farkında
olmadan belli ettirirken, dokunulmazlığı olan bir peygamberi,
argüman
sunmaksızın, irrasyonelce savunmaktan öteye
geçemediler; bu, Nietzsche’ye ne
kadar uyar? Bu da ayrı bir konu.
Sonuç olarak:
Stirner’in felsefesiyle
ve benim çalışmalarımla karşılaşabilecek bir
entelektüel yetki gösteremediler.
Max Stirner: Ne nihilisttir, ne solipsist, ne faşist,
ne bireyci,
ne bencil, ne de anarşist. Bu tür gelişigüzel
tanımlama ve yargılar onun
felsefesinden uzaktır.
“Ben ama, başka
Ben’lerin yanında bir Ben değilim, bizzat
tek başına Ben’im: Biricik’im. Bu nedenle benim
gereksinimlerim de biriciktir,
edimlerim de, kısacası Herşeyim biriciktir. Ben, insan olarak insanı
geliştirmiyorum, bizzat Ben
olarak geliştiriyorum – Kendimi.
İşte – Biricik’in
– anlamı budur.” (Stirner)