NIETZSCHE,
STIRNER’İN PLAGİYATÖRÜ MÜ?
“Stirner’in
Biricik’i ... geleceksiz ve geçmişsizdir. O, her
an ne ise, tam odur. Sonuç:
Biricik mutlak süreksizdir.” Stirner
“... amansız bir monomandır”2
Jürgen
Habermas
“Stirner,
19.
yüzyıl felsefesinde Nietzsche’den önce en
radikal nominalistti. Nominalist
yıkıcılıkta gösterdiği tutarlılık, özellikle felsefe
memurlarına akılsız
görünüyordu
günümüze kadar. Oysa o dâhi bir
tutarlılıktı.”3
Rüdiger
Safranski
Giriş
Max
Stirner’in (1806-1856) Nietzsche’yi
etkilemiş olabileceği birçok
düşünürce ileri
sürülmüş ve çeşitli felsefi
incelemelere neden olmuşsa da, Nietzsche’nin (1844-1900)
Stirner’in eserini
okumuş ve bundan önemli derecede etkilenmiş olduğu olasılığı
üzerine pek az
inceleme mevcuttur. Buna karşın Nietzsche’nin
Stirner’i okumuş olduğu, ancak
bunu gizli tuttuğu ve Stirner’den aşırdığı iddia edilmiştir.
Dünyaca ünlenen ve
sevilen Nietzsche, az tanınan ve az sevilen Stirner’in
başyapıtını gerçekten
okumuş ve bunu gizlemiş miydi? Nietzsche, eserlerinde bir kez olsun
Stirner’in
adını anmaz. Ancak Stirner’i okuduğuna ve ondan aşırdığına
dair ilginç
kaynaklar var. Bunları irdeleyeceğim.
Stirner’in
Nietzsche’yi etkilemiş olabileceği konusu ilk kez
1890’ların başlarında gündeme
gelir: Nietzsche’nin Stirner’i “aşan
kişi” olduğu iddiasıyla Stirner tartışma
konusu olmaya başlar. Stirner
ile
Nietzsche arasındaki benzerlik şaşırtıcı ve dikkat
çekicidir. Dolayısıyla
Nietzsche’nin Stirner’in başyapıtını, eserlerinde
adını anmasa da, biliyor
olması gerektiği tahmin ediliyordu.
Stirner’in
başyapıtı Der Einzige und sein
Eigentum’un (Biricik
ve Mülkiyeti, BvM)
yayınlanışı Nietzsche’nin doğduğu yıla ve aya rastlar. (Ekim
1844). 1826’dan
itibaren Berlin’de yaşayan Stirner, Genç Hegelci
çevreye ve “Özgürler
Kulübü”ne
takılır. Otonom bir çizgi izleyen
“Özgürler
Kulübü”ne Stirner’in dostu Bruno
Bauer “liderlik” ediyordu. Genç
Hegelciler’in teorisyeniyse Ludwig
Feuerbach’tı. Feuerbach ve Bauer, Fransız aydınlanmasının bir
eseri olarak
doğan ateizmi Almanya’da temsil ediyorlardı. Çok
geçmeden Stirner sahneye çıkar
ve her iki ateist düşünürü de
“dindar ateistler” olarak betimler. Stirner, bir
taraftan Genç Hegelciler’in önde
gelenlerini, diğer taraftan da aydınlanma’yı
eleştiriyordu. Stirner’in eleştirisi o denli radikaldi ki,
daha sonraki
felsefeciler Stirner felsefesinin özgül pozisyonunu
araştırmaksızın sahne dışı
bıraktılar. Ve Genç Hegelciliği Hegel Okulu’nun
çöküşü, temsilcilerini
“devrimci laf ebeleri” ve Stirner’i de bu
çöküntünün en radikal ve
en son
öğrencisi olduğu gerekçesiyle askıya aldılar.
Genç Hegelciler’in BvM’ne
tepkileri ilk önce bir şok şeklindeydi. Stirner’in
sert eleştirilerine hedef
olan Feuerbach, bir mektubunda Stirner’i “tanıdığım
en özgür ve en dâhi bir
yazardır” (Laska NIK) diye niteler ve bir reddiyeyle karşılık
verir. Feuerbach
hayranı genç Karl Marx, Stirner’in eserinden
etkilenmesi sonucu garip bir
duruma düşer. Feuerbach’tan ayrılır ve
Stirner’e yanaşmaz ama alelacele intikam
hırsıyla sözcüğü
sözcüğüne yanıtladığı BvM’ne
bir Anti-Stirner’le
(“Alman İdeolojisi”) karşılık verir.4
Baştan sona kadar polemik
içerikli ve bir cambazın sahip olduğu yeteneklerle kaleme
alınan bu eser,
Marx’ın felsefi bir kriz yaşadığını ve bunun neticesi olarak
da Stirner’e olan
nefretini sergiler.5
Neticede Marx, Stirner eleştirisinde, Stirner’i
yok etmek için, Sloterdijk’ın deyimiyle, kendi
“ölümünü göze
almaktadır”.
Marx’ın Anti-Stirner’i,
Stirner’in etkisinde bocalayan Marx’ın felsefi
krizinin en berrak kanıtıdır. Benzeri bir krizi daha sonra Nietzsche
yaşayacaktır.
1848
ile gelen politik atmosfer, Genç Hegelciler’in
başlattıkları ateist
aydınlanma’yı ve onun radikal temsilcisi Stirner’i
uzun dönem için bir tabu
konusuna dönüştürecekti.6
Stirner’se, Anhuth’un şikâyetle
vurguladığı gibi, “hakarete uğrayan ve nefret
edilen”7
bir parya olarak
1856’da yoksulluk içinde ölür.
Giz’de
kalan “Biricik’in” alımlama tarihi ve bir
çıkış arayışı
“...
üslup
bakımından Nietzsche’nin yazılarından geri kalmayan
Stirner’in şaheseri,
felsefi içerik açısındansa onlardan fersah fersah
ileridedir.”8
E.
v. Hartmann
1880‘lerin
sonuna doğru Nietzsche henüz
ruhsal çöküntü yaşamazken,
Stirner önemli bir tartışma konusu değildir.
Nietzsche, yaklaşık 1860’larda başarılı
düşünürler olan Schopenhauer, Hartmann
ve Lange’den yazılarında ve mektuplarında söz eder.
Eduard von Hartmann
(1842-1906) ilk kitabında (“Philosophie des
Unbewussten”, 1869) Stirner’e
kısaca yer verir. Ancak daha önce
“Stirner’in çizgisinde” olmuş
olduğunu ve bu
eseriyle Stirner’i aştığını anlamamızı da sağlıyor. Friedrich
Albert Lange
(1828-1875) Geschichte des
Materialismus (1866) adlı meşhur
eserinde
Stirner’in kitabına
“tanıdığımız
en
aşırı ve kötü şöhretli kitap” der
ve materyalizmle ilintili olmadığını iddia
ederek kitabı tartışmaz. (Lange, s. 81) Konumuza bağlı olarak bu
eserler o
dönem için en önemli kaynaklardır.
Çünkü Nietzsche bu eserleri ayrıntılarıyla
incelemiştir.
1880’lerin
başında ülkenin felsefi ve politik atmosferi değişikliklere
uğrar. Yeni bir
kuşak sesini duyurmaya başlar: Natüralistler ya da Realistler
adlı
edebiyatçılar grubu bilinçaltına itilmiş 1848
öncesi radikalizmini kendine
temel alır. J. ve H. Hart bu hareketin başını çekerler. Bu
dönemde Stirner
güncelleşmeye başlarsa da, çeşitli dünya
görüşlerinin
yürütüldüğü ideolojik
kavgada bir korkuluk olarak tartışmaya alınır. Engels, Hartmann,
Lauterbach ve
diğerleri. Engels9,
Stirner’i anarşizmin ‘peygamberi’ ilan
ederek
anarşizmle birlikte Stirner’e karşı savaş açar.
(1886). Hartmann, Nietzsche’ye
karşı kullanmak için Stirner’i gündeme
alır.
1880’lerin
ortalarından itibaren o ana kadar arkadaş çevrelerince
eserleri tanınan
Nietzsche, geniş okuyucu çevreleri bulmaya başlar.
Nietzsche’nin Stirner’in
kitabını okumuş ve bunu gizlemiş olabileceği, Nietzsche’nin
hayranları arasında
ilginç davranışlara neden olur: H. Hengster’in
Nietzsche’nin dostu Franz
Overbeck’e yolladığı bir mektubunda merak içeren
şu cümle var: “Bizim çevremiz
dışından Nietzsche’nin yazılarını tanıyan biri,
Stirner’in ‘Biricik ve
Mülkiyeti’ [adlı] hicivnamesinin
Nietzsche’nin daha sonraki fikirlerini
etkilemiş olduğunu söyledi.”10
1889’da
geniş kitlelere kadar duyulan bu soruyu Nietzsche artık
yanıtlayamayacaktı,
çünkü, bilindiği gibi, o tarihten itibaren
dünyevi ya da düşünsel meselelerle
ilgilenemeyecekti bir daha. 1891’de Hartmann,
Nietzsche’nin önemli bir noktada
plagiyatör olduğunu ihbar etmesi, Stirner’den
aşırdığını ileri sürmesi
Nietzsche’nin hayranları arasında kafa karışıklığına yol
açar. Nietzsche’nin
“Yeni Moral”inin hiç de “yeni
bir şey olmadığını”, Stirner “tarafından ta
1845’te” “dâhiyane
şaheserinde” “ustaca bir
üslupla” en açık
“detaylarıyla”
işlendiğini11
ileri sürmesi Stirner-Nietzsche-sorusunun (Nietzsche’nin
Stirner’in kitabını okumuş ve
bundan etkilenmiş olduğu sorusu) geniş kitlelerce tartışılmasına yol
açtı. İşte
bununla Stirner’in birinci rönesansı başlamış olur.
Bu rönesansa Paul
Lauterbach da katkıda bulunur.12
Hartmann,
Nietzsche’ye oranla 1870 ve 1880’li yıllarda
başarılı bir filozoftur. Philosophie
des Unbewussten adlı 700
sayfalık eserinde Stirner’e üç sayfalık
yer verir.
Hartmann’ın yürüttüğü
tartışmada, sayfa açısından çok kısıtlı da olsa,
Stirner’in felsefesiyle cebelleştiği hemen göze
çarpmaktadır. Stirner’in “Ben”
deyimini zorluklar içinde yorumlamaya çalışır,
tereddütlenir ve sonuçta
Stirner’in “Egoizmine”,
“oluş” ve “dünya
süreci” bağlamında Budacı etik’i
alternatif olarak sunar. Son cümlesiyse Hartmann’ın
Stirner’e olan bağlılığını
ve bunun garip bir neticesi olarak da Stirner’den uzaklaşma
istemini
içermektedir. “...Stirner’in
çizgisini aşmak için, önce onun
çizgisine tam ait
olmuş olmak gerekir.” (Hartmann PdU 614)
Nietzsche’nin
bu esere gösterdiği tepkiyse yine ilginçtir.
1874’te
yayınladığı Unzeitgemässe
Betrachtungen II adlı kitabında
Hartmann’a
tepkisini dile getirirken tam da Stirner’le ilgili
söz konusu
üç
sayfanın bulunduğu bölümü ele alır.
Polemik içerikli bir üslupla ve uzun uzadıya
Hartmann’a saldırır. Ancak
yürüttüğü tüm tartışmalara
karşın Stirner’den bir kez bile söz etmez.
Hartmann’sa, Nietzsche’nin bu yazısına karşılık
vermez, ta ki yıllar sonra,
Nietzsche’nin ünü kendisi için
bir tehlike olmaya başladığı zaman rekabete
girerek ona karşı cephe alır. Ve Nietzsche’nin
Stirner’i mutlaka okumuş
olduğunu ve Stirner’in düşüncelerini
aşırdığını iddia eder.13
Paul
Lauterbach (1860-1895), ilk hararetli Nietzschecilerdendir. Hartmann,
Nietzsche’nin itibarını düşürmek amacıyla
kendisini “tehlikeli” Stirner’i aşan
kişi olarak önerirken, Lauterbach, Stirner’i aşan
asıl kişinin Nietzsche
olduğunu ileri sürüp Stirner’in
“takipçisi”,
“bütünleyicisi” ve
yaratıcılığını,
Ben-öğretisini (“iyiye yönelik”)
“yeniden biçimlendiren” kişi olarak
sergiler.
Stirner’in “tehlikesine”dikkat
çekip Nietzsche’yi önerir.14
Stirner’in BvM’ne
eklediği önsözle ilgili dostu
Köselitz’e15
yazdığı mektubunda (21.2.1893) şöyle der: “Benim
önsözümün tek amacı var:
suçsuz insanları ondan [Stirner’den]
korumaktır” ve bunu “esas olarak
Nietzsche’nin yardımıyla” yaptığını
sözlerine ekler.
(Laska NIK ve HIT
21).
Bu
arada büyüyen tartışmalarda çeşitli
görüşler öne çıkar. Kimileri iki
düşünür
arasında büyük benzerlikler keşfederken, kimileri de
uzlaşamayan çelişkilerden
söz ederler. Ancak hiç kimse
Nietzsche’den Stirner’in adını duyduğunu
anımsamaz. Nietzsche’nin hiçbir mektubunda
Stirner’in adı geçmemiştir.
Nietzsche’nin dostlarından F. Overbeck’in karısı
Ida Overbeck günün birinde
(1899) Nietzsche’nin Stirner hakkında kendisiyle konuşmuş
olduğunu açık açık
itiraf eder. Bu konuşmada Nietzsche, düşüncelerinin
Stirner’e yakınlığı
olduğunu belirtmiş ve Bayan Overbeck’e önce
çekingen sonra resmi bir tonda:
“Stirner, evet o işte!” demiş. Bu ismi istemeden
telâffuz eden Nietzsche,
ürküten ve dışlayan el hareketiyle Bayan
Overbeck’in kulağına nihayet şu
sözcükleri fısıldamış: “En sonunda
söyledim size işte, oysa bu konuyu konuşmak
istememiştim. En iyisi söylediklerimi unutun. Yoksa
plagiyatör olduğum
söylenir. Ama siz bunu yapmazsınız, bunu biliyorum.” (Mauthner
349 ve Laska NIK).
Ayrıca
Nietzsche’nin sevgili öğrencisi Adolf Baumgartner
şunu itiraf eder. Nietzsche,
Stirner’in Basel kütüphanesinde bulunan
kitabını Baumgartner’e 1874’te önemle
önerir. Ve “Biricik”in (BvM)
“Hobbes’tan bu yana sahip olduğumuz en
cüretli ve
en tutarlı”
kitap olduğunu da
sözlerine
ekler. (Safranski 125 ve Laska NIK). Kitabın
kütüphaneden alındığı kayıtlarda
mevcuttur. Nietzsche’nin en güvenilir ve karar
verebilecek dostu F. Overbeck’se
şu sonuca varır: “Nietzsche’nin Stirner konusunda
garip davrandığı şüphe
götürmez. Ama konuşmaktan hoşlanan biri olarak
konuşkanlık alışkanlığını
Stirner konusunda sürdürmeyi engellediyse, bu ondan
aldığı herhangi bir etkiyi
gizlemek için yapılmadı kesinlikle (ki böyle bir
etki tam anlamıyla mevcut
değil), bizzat Stirner’den aldığı etkiyi genel olarak
kendince yoğurmak
isteyişinden kaynaklanıyor. [...] Buradan yola çıkarak
Nietzsche’nin Stirner’i
okuduğunu iddia ediyorum. Nietzsche’nin kitaplarına karşı
olanlar için, bundan
onun bir plagiyatör olduğu çıkarsaması doğabilir.
Ancak Nietzsche’yle tanışmış
olan biri bunu düşünmez.” (Laska NIK)
Günümüze
kadar bu bilgiler genel olarak Stirner-Nietzsche-sorusunu
belirlemektedir.
Şimdiye kadar çizdiğim resimden anlaşılacağı gibi
Stirner’in Nietzsche
üzerindeki etkisi gizli tutulmuş ve dolayısıyla karmaşıklığa
yol açmıştır.
Nietzsche gibi diğer ünlü filozofların da
Stirner’le ilgileri benzerdir. Özel
yaşamlarında Stirner’den hayranlıkla söz eden
ünlü filozoflar, eserlerinde onu
ya hiç anmaz ya da bir iki yan cümleyle
göz ardı ederler. Ancak bu “yan
cümleler” içerikleri açısından
merkezi bir önem taşımakla dikkat çeker.
Stirner’in tuhaf alımlama tarihine bir kez daha işaret etmek
amacıyla birkaç
örnek sunmak yararlı olacaktır. Yukarıda Marx’ı
örneklemiştim. Engels ise,
Marx’a BvM
hakkındaki ilk izlenimlerini mektubunda iletirken, Stirner’i
över.16
Ancak Marx’tan aldığı yanıttan hemen sonra
görüşünü düzeltir
ve artık Stirner’in etkisinde olmadığını belirterek
Marx’la aynı görüşte
olduğunu söyler.17
Arnold Ruge birkaç mektubunda Stirner’den
övgüyle söz eder.18
Husserl, “Transzendental Ego” üzerine
yazan kişi, Stirner’i hiçbir eserinde
anmaz ama ücra bir köşede BvM
için “şeytani bir
güç” der. (Laska DD 77)
Husserl’in öğrencisi Heidegger, Stirner’i
asla okumadığını söyler. Adorno bir
sohbet esnasında “Stirner baklayı ağzından çıkaran
tek filozoftur,” der.
(Helms, 200). Ayrıca genç bir yazarı (Helms) yeni bir
Anti-Stirner yazmaya teşvik
eden Adorno, kendi eserlerinde Stirner’i anmaz. Carl Schmitt
hapishanede
günlüğüne şu cümleyi kaydeder:
“Şu durumda beni hücremde ziyaret eden biricik
kişi Max’tır.” (Laska DD 76) Bu örnekler
daha sıralanabilir.
Bernd
A. Laska’ya göre Nietzsche’nin
Stirner’i okuduğu, ondan etkilendiği hatta bu
yüzden “ilk krizini” yaşadığı kesindir.
Laska, daha önce19
Stirner-Nietzsche-sorusunu incelerken Nietzsche’nin
Stirner’den aldığı etkiyi
bastırmaya çalıştığını ve
günümüze kadar birçok
ünlü filozofun bu konuda sustuklarını
ve suskunluklarına son vermeleri gerektiğini ifade etmiştir.
Günümüz ünlü
felsefeci ve Nietzschecilerinden Rüdiger Safranski
Laska’nın incelemesini
dikkate alarak yazdığı Nietzsche-Biyografisinde (Nietzsche,
2000) bu
sorunu konu edinir.20
Yukarıda 1890’larla ilgili ilettiğim bazı
konuları o da ele aldıktan sonra Stirner’in
Nietzsche’yi etkilemiş olduğunu
vurgulamaktan kaçınmıyor. Özellikle
“bilgi” konusunda Nietzsche’nin
Stirner’den
etkilendiğini ve Stirner’in başyapıtını bir
“kurtuluş hamlesi” olarak
yaşadığını söylüyor. Şunu da sözlerine
ekliyor: “Stirner gibi adı kötüye
çıkmış
bir filozofla Nietzsche aynı solukta anılmak istemezdi.”
(124) Bence asıl neden
doğrudan Stirner’in felsefesiyle ve onun alımlamasıyla
ilintilidir. Stirner,
aydınlanma düşüncesine radikal bir eleştiri
getirirken, genel felsefecilerin
sandığı gibi, sadece bu eleştiriyle yetinmedi; aynı zamanda
köklü değişimler
açısından önerilerde bulundu. Onun aydınlanma
projesinin temeli olan “bilgi”
bağlamında eleştirisi ve önerisi şuydu: Batı dünyası
bilgiyi değil, bilgi
köleliğini amaçlıyordu; her tekin ulusal
devletlerin amaçları doğrultusunda
birer sadık yurtsever olması, tekin “kendine” karşı
hareket etmesiydi. Tekin bu
saplantıdan arınması ancak onun kendini her gün yenilemesiyle
gerçekleşebilirdi.
Stirner bunu “Eigner”21 ve
“Einzige” (Biricik) kavramı
çerçevesinde sunmaya çalıştı. Ancak
“dindar
ateistler” olan aydınlanmacılar bunu görememişlerdi
ve “baklayı ağzından
çıkaran tek filozof” olan bu
“şeytanı” felsefe dışına itmeleri gerekiyordu.
Stirner’in şu cümlesi aydınlanma
düşüncesine ve temsilcilerine getirilen bir
eleştiri olmakla birlikte onun felsefesinin
özüdür: “Bilginin istem olarak
doğabilmesi ve özgür kişi olarak kendini her
gün yenilemesi için ölmesi
gerekiyor.”22
Bu
tartışmaları değerlendiren Fritz Mauthner, 1920’lerde,
Nietzsche, Stirner’in
yazılarını “mutlaka tanıyordu” peki
“neden sustu?” diye soruyor. Mauthner’in
deyimiyle “klasik bir tanık” olan Ida
Overbeck’in ileri sürdüğü gibi
aşırmacı
olarak damgalanmamak için mi? Mauthner, daha çok
Nietzsche’nin bu karaktere
sahip olmadığını söylüyor ve Nietzsche,
Stirner’den “kasırgalı bir
güçten daha
fazla bir şey almadı”, diyor. BvM’ni
okurken bir “kasırgaya”
uğramışçasına Stirner’den etkilenen
Nietzsche’nin üzerindeki bu güç
nasıl olur
da bir “dahasız”a indirgeniyor? Başka yazılarında
Stirner’le uzun uzun
cebelleşen Mauthner, burada F. Overbeck’in yargısına
dayanıyor. Overbeck’e göre
konuşkan bir kişiliğe sahip olan Nietzsche,
güçlü bir olayla karşılaştığında
içine kapanıyormuş. Bunu doğrulayan Mauthner peki
“kasırga”yı neden
küçümseyebiliyor? Ayrıca Mauthner,
Overbeck’i doğrulayan cümlesinden sonra şunu
da söylüyor: “Belki de Nietzsche
‘Biricik’i [BvM] anlayabilen ilk insandı; ve
biz Nietzsche üzerinden ‘Biricik’i
anlamaya ulaştık.” (394) Nietzsche’yi
Striner’den “daha az
özgür” gören Mauthner, garip bir
duruma düşüyor. Aslında
Safranski’nin tavrı da tuhaf. Safranski’nin
kitabıyla ilgili eleştirimde bu
soruna değinmiştim.23
Safranski, Laska’nın Nietzsche ve başka
ünlü
filozofların Stirner’i bastırdıkları iddiasına yer vermişse
de, konuyu tam
anlamıyla incelemiyor. Neydi Stirner’in eleştirisi:
Aydınlanmacılar “bilgi”
adına Tanrı’yı öldürdüler ama
çok geçmeden onun yerine etik’in dinsel
temeli
olan “içimizdeki dış dünyayı”
getirdiler. Stirner’e göre
özgürleşmek,
içselleşmiş dış-dünyanın yıkılmasıyla
mümkündü. İşte bir Üst-Ben olan bu
içselleşmiş dış-dünyayı aydınlanmanın temsilcileri
göremezlerdi. Stirner ile
Nietzsche bu noktada birleşiyorlardı. Bilgi adına ortaya
çıkan aydınlanma, sadece
bilgili
Âdem
ile bilgili Havva’yı
yaratabildi. Ne var ki, Safranski’nin, Mauthner’in
ve diğer düşünürlerin
belirledikleri gibi Stirner o “soğuk”,
“çıplak”, “katı”,
“anarşizan” diliyle;
yani elindeki dinamitle Batı dünyasının us saplantısını yerle
bir etmişti. Ve
“doğaldı” ki, barbarlıktan kurtardığı Alman dilinin
büyük şiirsel ustası
Nietzsche gibi aristokratik bir bireyci, “soğuk”
Stirner’le aynı solukta
anılmak istemezdi. Ancak bu gerçek bir neden değildir.
Meselenin aslı daha çok
“güçlü bir felsefeyle”
ve bir “kasırgayla” karşılaşan
Nietzsche’nin kendisinde
ve tabii ki Stirner’in tutarlı felsefi yeteneğinde
yatmaktadır. Daha sonraki
Nietzsche araştırmacıları Stirner-Nietzsche-sorusunu yanıtlamadılar;
Stirner’i
eserlerinde konu etmeksizin, sadece ücra yerlerde tarihte
kapanmış bir olay
olarak göstermeye çalıştılar. Aslında şunu itiraf
etmek gerekiyor: Her camianın
bir günah keçisi olması gerektiği gibi, Stirner de
felsefenin günah keçisidir.
Dolayısıyla ona
gelişigüzel
“anarşist”,
“nihilist”, “şeytan” vb. demek
meşrudur.
Nietzsche’nin
eserlerinde Stirner’in felsefesinin çarpıcı ve
silik izlerine rastlamak çok
kolay. Ve Nietzsche’nin “ilk krizinin”
Stirner’in felsefesiyle karşılaşmasından
kaynaklandığını ve bunun sonucu olarak Nietzsche’nin filozof
olduğunu
kanıtlamak felsefe tarihinde nelere yol açabilir sorusunu
sormak yerinde
olacaktır.
I.
Overbeck ve A. Baumgartner’e göre Nietzsche,
Stirner’in başyapıtıyla 1874’te
tanışır. Oysa yeni incelemeler Nietzsche’nin
Stirner’in eserini daha önce
bildiğini ancak gizli tuttuğunu gösteriyor. Bu, felsefi
kariyerinin
başlangıcında BvM’yle
karşılaşan Marx’tan Habermas’a kadar
çeşitli
düşünürlerin tipik bir davranışıdır.
Üstelik bu davranış bir “krizle”
iç
içedir.
Laska,
şunu soruyor: Nietzsche’nin bu tarihlerden önce BvM’ni
tanıdığı ve onun
sonucu olarak da hayati krize girdiği şüphesi
açıklanabilir ve
nedenlendirilebilir mi? Nietzsche’nin ekim 1865’te BvM’ni
okuduğunu
ileri süren Laska, ekim öncesinde BvM’ni
ancak üstünkörü tanımış
olabileceğini de söylüyor.24
Nietzsche Bonn’dan Leipzig’e geçmeden
önce sömestr tatilini Naumburg’ta
geçirir. Ancak iki haftalığına Berlin’e okul
arkadaşı Hermann Mushacke’ye
gitmeyi planlar. Berlin tatilini dört gözle beklediği
Hermann’a yazdığı
mektuptan anlaşılıyor: “Şu anki yaşamım Berlin’e
bir hazırlıktır, kahve
eşliğinde bir parça Hegel felsefesi yemekteyim ve
iştahsızlığımı gidermek için
de Straussçu
hap
alırım.”25 (20.9.1865,
Bk. Laska NIK) Neden arkadaşına ısrarla gitmek istediği aşağıda belli
olacaktır.
1-17
Ekim 1865 tarihleri arasında Nietzsche, ailesiyle birlikte oturan
arkadaşının
evine konuk olur. Berlin’de neler yaşadığı tam olarak
bilinmemektedir.
Berlin’den ayrıldıktan sonra annesine şu mektubu yazar:
“Berlin’deki yaşam
oldukça dostça ve zevkliydi.”
Arkadaşının babası hakkında: “Tanıdığım insanlar
arasında en nezaketli adam odur. Senli benliyiz.” Şunu da
ekler: 21. “doğum
günümde şerefinize şampanya
içtik.” (Laska NIK). Neydi Nietzsche’yi
bu kadar
sevindiren? Bonn’dan neşesiz26
ayrılırken Berlin’de aşırı derecede
canlılık duygusuna sahip olur. Heyecanla beklediği Berlin tatilinin
nedeni
neydi ve Nietzsche ne yaşamıştı Berlin’de? Nietzsche
biyografisini yazanların
çoğunluğu Ekim 1865’te Nietzsche’de ağır
bir kriz kayedediyorlarsa da, bu kriz
ayrıntılarıyla incelenmemiştir.
Eduard
Mushacke ve Nietzsche’nin Stirner Şoku
Bu
heyecanın ve mutluluğun nedeni doğrudan Hermann Mushacke’nin
babası Eduard’la
ilintilidir. Şimdiye kadar Nietzsche biyografisini yazanların
hiçbiri Eduard
Mushacke’yi incelememiştir. Laska’nın
incelemelerine göre, Nietzsche’nin ilk
kriz nedeni 1865 Ekim’inin ilk yarısında
Eduard Mushacke
ile karşılaşmasından kaynaklanıyor.
Eduard
Mushacke, Nietzsche’nin çok sevdiği27
Mart 1848 öncesi canlı dönemin
eski muhariplerinden ve Stirner’in yakın dostuydu. Bu isim
Stirner’in
biyografisini ilk kez yazan J. H. Mackay’ın kitabında
geçer. Orada “Mussak”
adında bir öğretmenden ve Stirner’in “iyi
dostu”ndan söz edilir. Ayrıca Genç
Hegelciler’in çekirdeğinden biri olduğu
kaydedilir. Laska’nın incelemeleri
sonucu “Mussak”ın Dr. Eduard Mushacke (1812-1873)
olduğu kesinlik kazanır.
Laska’ya
göre Nietzsche, Eduard Mushacke’yle karşılaşmasında
bir şok yaşar ve bu şokun
etkisinde annesine yazdığı mektupta olanlardan söz edemez ama
daha sonra
Berlin’deki günlerini anımsamamak için
büyük bir olasılıkla “yaktığı”
günlügüne
kaydetmiştir. Bu nedenledir ki onun Eduard’la yaşadıkları
ancak çıkarsamalarla
tespit edilebilir.
Leipzig’e
gelişinde, “babam” demek istediği
“saygıdeğer dostu“ Eduard’a, 19
Ekim’de
ilginç bir mektup yazar: önce minnettarlığını ve
candan duygularını iletir.
Sonra Eduard’la birlikte geçirdiği
günlerin mutluluğu ve gururuyla şunu
kaydeder: “Yüz yıl önce bugün
öğrenci Wolfgang Goethe üniversiteye kaydolmuştu.
Bizim de bir yüzyıl sonra kaydımızın anılacağına dair kibirsiz
bir ümidimiz
var.” (Laska NIK). Nelerden söz ediyor Nietzsche,
Berlin’den getirdiği bir
düşünce, bir proje mi vardı? Üstelik bu
projede Eduard’ın da parmağı olduğu
kesin, çünkü Nietzsche şunları da
sözlerine ekliyor: “bunun aracılığıyla senin
adın ölümsüz olacaktır.” Bu bir
şaka değildi! Çok yakında tuzağına düşeceyi
filolojiyi Berlin’den getirmiş olamazdı. Neydi
öyleyse?
Kökenleri
ve nedenleri henüz tam incelenmemiş olan Berlin tatilinin
verdiği aşırı
mutluluk fazla sürmez. 20 Ekim’de henüz
sorunsuz olan Nietzsche, “Frankonia”
adlı öğrenci birliğinden28
aylar önce ayrılma isteğini ancak şimdi
gerçekleştirebilir. Ne var ki kısa bir süre sonra
Nietzsche’nin tüm gücü ve
mutluluğu yok oluverir ve
ağır bir kriz
yaşar.
Bu
krizle ilgili mektup ya da günlük
türünden otantik belgeler mevcut değildir.
Sadece 17 Ekim 1865’ten 10 Ağustos 1867’ye kadarki
döneme ilişkin otobiyografik
bir yazı bulunmaktadır. Burada az da olsa var olan diğer otantik
belgelere
oranla farklı bir tonda Berlin tatilini anlatır, “karanlık
günlerden”,
“mükemmel Mushacke”nin
“iğneleyici” sözlerinden ve
Genç Hegelci anılarından,
“kulislerin ardını gören”
Mushacke’nin “pesimist” havasından
söz eder. Ve 1865
Ekim sonunda Schopenhauer’in eserleriyle tanıştığını,
felsefeye nasıl başladığını
belirtir bu raporunda. Schopenhauer’in eserleriyle tanıştığı
ya da tanışmadan
hemen önce acılı bir dönem ve hayal kırıklığı
yaşadığını ve tesadüfen29
Schopnehauer’in başyapıtını sahaflarda
gördüğünü anlatır. Bu eserle
karşılaşma
dönemi tam bir cehennemdir. Bu eserden delirircesine
etkilenişini izah eder.
Sonuçta Schopenhauer’in eserlerinin sıkı bir
incelemesi sonucu bu kasvetten
arındığını ve daha sonraki haftalarda ve aylarda tamamen filolojiye
yöneldiğini
ifade eder.30
Oysa iç çaresizlikten ve dış
faktörlerden dolayı
filolojiye yönelen Nietzsche aslında hararetli bir filozof
olmuştur.
Nietzsche’nin yakmak isteyip de kardeşi Elisabeth31
tarafından
engellenen bu rapordan da görüleceği gibi,
“açık yüreklilik ve gerçeği
gizleme,
samimiyet ve maskeli oyun karışımı” hareketler
Nietzsche’de rastlanmayacak bir
durum değildir. (Laska NIK)
Yakmış
olabileceği yazılar, sözünü ettiği delirme
korkusu yaşadığı dönemdeki
“huzursuzluk” ve “melankolik”
içerikli günlüktür. (Ekim/Kasım
1865). Bu yazılar
Nietzsche’nin ruhsal
çöküntüsünü
harekete geçiren nedenleri belki de
açıklayacak bilgi taşıyordu. İlerideki araştırmalar
Nietzsche’nin bu krizini
açıklayabilirlerse, Stirner-Nietzsche-sorusu da
açıklık, hatta kesinlik
kazanabilir. Laska’nın sunduğu bilgilere göre,
Nietzsche-biyografisi
yazarlarından hiçbiri 1865 Ekim’inin ilk yarısını
tartışmamıştır. Dolayısıyla
bu dönem Nietzsche tarihinde karanlık bir nokta olarak
kalıyor. Ekim sonu genel
olarak Nietzsche’nin daha önceki (Bonn’da
kaldığı iki sömestrlik dönemi)
problemlerinin (dini inancını kaybetmesi, ailesinin arzusu olan teoloji
öğrenimini reddetme kararı) sonradan etkisini
gösterdiği tarih olarak
biliniyor.
Sonuç
1848
öncesine büyük ilgi duyan
Nietzsche’yi kendi evinde iki hafta boyunca konuk
eden Eduard Mushacke, Stirner’in adını hiç mi
anmadı? Nietzsche hiç mi o çok
beğendiği ve övgüler dizdiği “hareketli
dönemi” sormadı? Stirner’in başyapıtı
Mushacke’nin evinde mevcut değil miydi?
Nietzsche bu
kitabı gerçekten orada ve bir solukta okumadı mı?
“Kasırga”ya orada yakalanmadı mı? Evet orada! Kısa
süre önce Feuerbach’ın ve
Strauss’un din eleştirisiyle ateizme ulaşan Nietzsche, işte
orada bu insanların
neden ve hangi anlamda “dindar ateistler”
olduklarını anlamadı mı? Orada
Tanrı’nın ölüm haberini almadı mı? Orada
Nihilizmi ve Törelsizciliği okumadı
mı? İyinin ve Kötünün ötesinde
elinde çekiçle duran ve taşlarla
örülü iki bin
yıllık Batı felsefesi duvarını acımasızca kıran yaratıcı
Hiç’in
düşünürünü
görmedi mi orada? Daha sonra yıkıcı-yaratıcı
Hiç’i “iyiye yönelik yeniden
biçimlendireceği”
değer yargısını Stirner’in başyapıtının “şeytani
gücünden” almadı mı?
“İsa’ya
karşı” olan Biricik’i ilk kez bu yapıtta
görmedi mi? Bu eser Nietzsche gibi
aşırı hassas bir insan için aşırı bir doz değil miydi?
Pekâlâ
mümkün. Ve olasıdır ki, Nietzsche bu dev
gücün etkisinden çıkamayıp depresyona
girdi ve kaçış yolları aradı. Neticede sığındığı tek kapı
“ahmak bir
duygusuzluk”32
olarak adlandırdığı filoloji ve Schopenhauer.33
Öte yandan tüm bunlar bir yan bilgi ya da
spekülasyon olarak algılanabilir.
Ancak eğer genel olarak Stirner’e biçilen değer
yeniden gözden geçirilir ve BvM’in
çoğunlukla gizli kalmış alımlama tarihi hakkındaki
bilgisizlik giderilirse,
Stirner-Nietzsche-sorusuna genel yaklaşım farklı bir yön ve
içerik
kazanacaktır.
Dipnotlar
1) Almanca
anlamıyla “Plagiat” düşünsel
alanda
aşırmacılık demektir. “Plagiator”:
düşünsel bir eseri aşıran, çalan kimse.
Fransızcada edebi hırsızlık, Latincede (plagium) ruh satma, insan
çalma
anlamlarını içerir.
2) Habermas,
Jürgen: Das Absolute und die Geschichte
im Denken Schellings. Inaugural-Dissertation zur Erlangung der
Doktorwürde
vorgelegt der Phil. Fakultät der Rhein. Friedr.
Wilh.-Universität zu Bonn. Bonn
1954 s. 23-24, 26.
3) Safranski
125.
4) Ne
var ki Marx, Feuerbach’ın durumuna
düşeceğini anladığı için,
Anti-Stirner’ini yayınlamaz. (Bu kitap Marx’ın
ölümünden çok sonra yayımlanır
-1932). Stirner, Feuerbach’ın yanıtına başyapıtındaki
eleştirilerine oranla daha
radikal, aynı zamanda üstün bir yanıt verir ve
Feuerbach susmakla yetinir.
5) Bu
süreç içinde Marx, Stirner’in
etkisinde,
“Tarihi Materyalizm” düşüncesinin
temel çizgilerini Anti-Stirner’inde sergiler.
Sloterdijk’ın vurguladığı gibi, Marx’ın bu
eleştirisi “bir başka olanağa” yaşam
hakkı tanımıyor. Demek oluyor ki, Marx, “en sıkı
karşıtları” olan “Stirner ve
Bakunin’den üstün gelemeyeceğini”
anladığı için, onları “zararsız
hale getirmesi” yani yok etmesi
gerekiyordu. Açıkçası: Stirner’in
sunduğu alternatife tahammül edememek Marx’ın
ezik ruh haline işaret ediyor. Sloterdijk, bu nefreti şaşkınlıkla
algılıyor.
Öyle ki kıskançlıktan yara alan Marx’ın
“rekabet duygusuyla açıklanabilecek”
bir durum “değildir”bu. Bk. Peter Sloterdijk:
Kritik der zynischen Vernunft.
Erster Band. Suhrkamp 1983, s. 189-195.
6) Genç
Hegelciliğin önde gelen temsilcileri
(Feuerbach, Bauer, Marx) bile ateizm düşüncesiyle
ilgilenmez olmuş ve çağın
gerektirdiği politik koşullara uymuş durumdaydılar.
7) Anhuth
52.
8) Hartmann
NM 521.
9) Hildebrandt’a
yazdığı bir mektubunda
Proudhon’un “etimolojik anarşisini”
tam
olarak “zararsız” bulur. Esas olarak
Bakunin’in Stirner’in “isyan”
ruhunu
Proudhon’un anarşisine “katmasıyla”,
anarşinin “bugünkü anarşist
doktrin”
olabildiğini ileri sürer. (Engels’in Max
Hildebrandt’a mektubu. 22 Ekim 1889
Berlin Bk. Texte, s. 18).
10)
H. Hengster’in mektubu, 24 Haziran 1889. Alıntı yeri: C. P.
Janz: F. Nietzsche.
Biographie in drei Bänden. München: Hanser 1978-1979,
s. III/336. Bk. Laska
NIK.
11)
Hartmann: NM 21.
12)
İkisi de ünlenmesine büyük katkıda
bulunmalarına karşın, Stirner sevenleri
değillerdi.
13)
Hartmann, ayrıca 1895’te bir dergide yayımladığı yazısında
Nietzsche’nin
yukarıda adı geçen üç sayfalık yazıya
eleştirisini de dikkate alarak,
Stirner’in yazılarını mutlaka bildiğini, hatta
“müridi” olduğunu ama adını
anmadığını tekrar vurguluyor. Bk. Hartmann, BFN 150. Ayrıca: Safranski
124.
14)
Lauterbach, s. 3 -10.
15)
Köselitz , “Peter Gast” adı
altında uzun
bir süre Nietzsche’nin bir tür sekreteri
olarak çalışmıştı.
16)
Engels an
Marx in Paris,
19. November
1844. (MEW 27, 11). Bk. Max-Stirner-Archiv, Leipzig.
17)
Engels an Marx in Paris. Barmen, 20. Januar 1845. (MEW 27, 14). Bk.
Max-Stirner-Archiv, Leipzig.
18)
A. Ruge an seine Mutter. Paris, 17 December 1844. Bk. Stirneriana, Sep.
2001,
s. 130. Ve Fröbel’e mektubu. Paris, November 1844.
Bk. Stirneriana, Sep. 2001,
s. 129.
19)
Laska, Bernd A.: Dissident geblieben. Die Zeit, Nr. 5, 27. Ocak 2000,
s. 49.
20)
Safranski’nin şimdiye kadar Stirner konusunda susmuş olması,
Stirner’in
alımlama tarihinin bulanıklığına, şimdiye kadar genel felsefe
tarafından
önemsenmediğine ya da az önemsendiğine işaret ediyor.
1997’de Nietzsche üzerine
yazdığı ve Sloterdijk’ın yayımladığı yaklaşık 550 sayfalık
kitabında
Stirner’den hiçbir bağlamda söz
etmemişti. Oysa şimdi, Laska’nın, filozofları
Stirner konusunda suskunluklarını kırmalarını talep etmesi
üzerine Safranski
samimi davranıp Stirner felsefesine çekinmeden
yanaşabilmiştir.
21)
Kendine sahip olan / kendi olan.
22)
Stirner, M.: Parerga. Kritiken. Repliken. LSR-Verlag, 1986, s. 97.
23)
Türkdoğan, H.I.:
Stirner und
Nietzsche.
Abbruch oder Aufbruch. Vierteljahresschrift des
Max-Stirner-Archivs
Leipzig, November 2001. Ve: Der Einzige und das Nichts.
Max-Stirner-Archiv
Leipzig 2003.
24)
T. Droz (1844-1897) 1865’lerde Stirner’in
“kötü ad kazanan” kitabının
öğrenciler arasında (Bonn’da) elden ele dolaştığını
bildiriyor. Ancak Laska,
ekim öncesinde Nietszche’nin BvM’le
yakından ilgilendiğine dair bir ipucu
olmadığını kaydediyor. (Laska NIK).
25)
“Nietzsche, Strauss’un yeni çıkan Die
Halben und die Ganzen
adlı kitabını
okumaktaydı. Hegel
felsefesinden kastettiği ise büyük bir olasılıkla
Hegel’in ya da ortodoks
Hegelciler’in yazılarını kastetmiyordu; bizzat
Genç Hegelciler’i
kastediyordu.”(Laska NIK).
26)
“Bir İlticacı gibi Bonn’dan ayrıldım.”
(Bk. Safranski
372).
27) Mart
1848 öncesindeki hareketli dönemde
yaşamak istediğini belirten genç Nietzsche’nin, bu
dönemden çok hoşlandığı
dostu Raimund Granier’a yazdığı mektubundan da
(eylül 1865) anlaşılıyor.
(Feuerbach’la daha önce ilgilenmişti).
28)
Bu birlik, Almancasıyla, “Burschenschaft”, genel
olarak halkın gelenek ve
göreneklerine uyum sağlayan bir öğrenci birliği olup,
tutucu ve “ulusalcı”
düşünceler içerir. Her
“Burschenschaft”ın grup ve yöreye bağlı
olarak bir başka
adı olabilir - ”Frankonia” gibi. Derin dinsel bir
eğitim »tadan« Nietzsche’nin
bu birlikten bu dönemde ayrılması dikkat çekicidir.
29)
Nietzsche’nin
ekim sonu
1865’te
birdenbire
Schopenhauer’e (felsefeye)
yönelmesi genel olarak hâlâ bir
“tesadüf” olarak algılanıyor ve ayrıntılı
araştırmalara konu edilmiyor. Oysa ilerideki incelemeler ekimin ilk iki
haftasının, yani Mushacke’yle buluştuğu dönemin
Nietzsche’nin (Stirner’in BvM
üzerinden) felsefeye yöneldiğini, hararetli filozof
olduğunu kanıtlayabilir.
30)
W. Ross’a göre Nietzsche, Schopenhauer’in
eserleriyle karşılaşmasını “aşırı bir
dramatikleştirmeyle” anlatıyor; Ross, bu karşılaşmaya
şüpheyle bakıyorsa da
ayrıntılı bir incelemeye girmiyor. Laska NIK dipnot 47.
31)
Laska NIK dipnot 44.
32)
Nietzsche’nin H. Mushacke’ye 14 Mart 1866
mektubundan, Bk. Laska NIK dipnot 50.
33)
Nietzsche, Eduard Mushacke ile coşkuyla kurduğu
ilişkisini
neticede kaba ama gürültüsüz bir
biçimde koparır. Ve E.
Mushacke’ye bir daha yazmaz. Eduard’ın oğlu
Hermann’a bazen yazdığı
mektuplarındaysa Eduard’a sadece selamlarını iletir.
Kaynak
Anhuth,
Robert Otto:Das wahnsinnige Bewußtsein und die
unbewußte Vorstellung. Halle:
Fricke 1877, s. 52-56
Hartmann,
Eduard von: Philosophie des Unbewussten. Versuch einer Weltanschauung.
(PdU)
Carl Duncker Berlin, 1869. s. 611-614.
–
Nietzsches “neue Moral”. (NM) Preußische
Jahrbücher. Band LXVII. Heft 5.
Berlin, Mai 1891. s. 521.
–
Bemerkungen über Friedrich Nietzsche. (BFN) In: Die Gegenwart.
Jg. 24, Band
XLVIII, Nr. 36. Berlin und Leipzig 1895. s. 149-152.
–
Die Philosophie der Gegenwart. In: Das Magazin für die
Literatur des In- und
Auslandes. 57. Jg., No. 16, Dresden 1888. s. 241-245.
Helms,
Hans G.: Die Ideologie der anonymen Gesellschaft. DuMont Verlag 1966.
Lange,
Friedrich Albert: Geschichte des Materialismus und Kritik seiner
Bedeutung in
der Gegenwart. Zweites Buch. Verlag von J. Baedeker, 1908.
Laska,
Bernd A.: Nietzsches initiale Krise (NIK). Germanic Notes and Reviews,
vol. 33,
n. 2, fall/Sonbahar 2002, pp. 109-133
–
Ein dauerhafter Dissident (DD). LSR-Verlag 1996.
–
Ein heimlicher Hit (HIT). LSR-Verlag 1994.
Lauterbach,
Paul: Kurze Einführung zum “Einzigen und sein
Eigentum” (BvM’ne yazdığı önsöz).
Leipzig, 1892. s. 3-10.
Mauthner,
Fritz: Der Atheismus und seine Geschichte im Abendlande. 4. Band. Georg
Olms
Verlagsbuchhandlung
/ Hildesheim 1963.
Nietzsche,
Friedrich: Die Geburt der Tragödie.
Unzeitgemäße Betrachtungen I-IV.
Nachgelassene Schriften 1870-1873. DTV-Verlag 1988.
Safranski,
Rüdiger: Nietzsche. Hanser Verlag, 2000.
Max-Stirner-Archiv
Leipzig:
–
Stirnerneriana: Nummer 20, September 2001.
–
Texte: 1869-1892, Heft 2. 2001.
|