|
İLE SEN ile BEN H.
İbrahim Türkdoğan
Ben:
Gel. Sen:
Geldim. Ben:
Gidelim. Gel benimle. Sen:
Seninle gelemem. Ben:
Neden? Sen:
Seninle gelirsem deliririm.
Ben:
Kendinle yüzleşeceksin -bende. Sen:
Öyle! Öyle işte! Ben:
Ben deli değilim. Deliliğim kendimi yaratmaktır, akıllılığım deliliğimi
yaşamaktır. Normal olan da bu -işte! Sen:
Ben, Ben değilim. Ben, bir başkasıyım, Kendi'min karşıtıyım. Kendi'mi
hiç
yaşamadım. Ben:
Kendi'ni tanıyor musun? Sen:
Sende Kendi'mi görmekteyim ancak Kendi'mi yaşayamıyorum, seni
seviyorum.
Seninle gelemem. Öyle işte! Kendi'mi yaşamak demek, delirmem
demektir. Ben: Kendi'ni bende gören sen, buradalığında sen-olmayanı yaşamaktasın, terk et sen-olmayanı, çıkar at; düşünceler giysidir, travmalar ise rütbeli giysidir, soyunmak haz vericidir, hadi, birlikte soyunalım hemen şurada, ver elini. Hiç'teyim, beni görüyor musun? Ver elini. Travmalar ve özellikle de nevrozlar daha dehşetlidir ve onlarla yüzleşmek de o kadar haz vericidir, bak bana, her an tüketiyorum benliğimi, yaratıcılığım kendimi tüketmektir ve ne övünüyorum ne de sövüyorum. Böyle işte.
Şems
bana özenecekti, benden ilham alacaktı,
çünkü onun arayışını ancak ben
verebilirdim, hem de bedenselleşmeden. Aradığı yalınlığı, yalın
varoluşu dinde
bulamadı Şems. Rumi dişi ruhluydu eril bedene sahipken. Yanlış
bedendeydi ya da
bedeni yanlış ruhtaydı. Beden-ruh-tin, bu
üçünü bir arada yaşayamayan bir
korkaktı. Üzücü. Şems'in ışınlarında
köreldi, Kendi'ni yaratamadı; dine
sarıldı, Rumi bir sığınmacıydı. Şems bir gezgindi ancak sadece din
içinde
gezebilendi, üstelik belirlenmiş bir dinde.
Üzücü. Bir adım daha, başaracaktı. Yapamadı.
Ben herşeyin dışındayım. Görüyor musun? Neredesin sen? Sen:
Öyle. Öyle işte. Aradığım ve gelmek istediğim
yerdesin. Ben yakınlarındayım
hatta yanındayım ama elimi veremem, kaybolurum sende -kendimde. Neden
bu korku? Ben: Rumi ile Şems bir'diler kısmen, ile'ydiler kısmen. Şems bilendi, Rumi öğrenen. İkisi de dindardı. Şems deli, Rumi akıllıydı. EŞ değillerdi, BİR değillerdi. EŞ değil, bedensel eşcinsellerdi, bu yeterli değildi EŞ olmak için. Onları bir'leştiren cinsellikleriydi ve özellikle de dinsellikleri. Şems ruhsaldı, Rumi bedenseldi. Dindarlıkları onları bir'leştirendi fakat BİR değillerdi. BİR olabilmeleri için din ile birlikte HERŞEY'i terk etmeliydiler. HİÇ -işte! Bu belirleyendir. Yapamazlardı, çok dindarlardı, aşırı dinliydiler. Aşırı dinsiz de olabilirlerdi fakat yine de BİR olamazlardı. İbadetleri korkunun yerine geçti, yoksa ermek için değildi ibadetleri. Birer birey de değillerdi, Tek olamadılar. Tekleşerek BİR olmadılar. Olamazlardı. Ayrıca onlar kendi zamanının çocuklarıydı, zamanının ürünleriydiler ve zamanaşımına uğradılar. Aşırılık müptelalıktan doğar -korkudan. (Tek Tanrılı) din, kozmik ruha ulaşamaz, kozmik algıya yatkın değildir; peygamber ve resuller ve de kutsal denilen yazılar aracılığıyla nevrozları resmileştirerek, meşrulaştırarak yaşatır dünyalılara. (Budizm, Zenbudizm, Şamanizm başka bir kategoridedir). Sen:
Arzetmediklerimi yaşamaktayım, bunalıyorum, tiksiniyorum,
alkolsüz olamıyorum,
seksten haz alamıyorum, durmadan ilişki değiştiriyorum, yalnız
olamıyorum,
korkuyorum. Her gün yüzlerce karar alıp,
yüzlerce kez kararlarımı bozmaktayım. Her
tümcen, her sözcüğün
benim de ruhumda. Sende görüyorum kendimi, benliğimi.
Sende yüzleşiyorum
kendimle, bu ne korkunç şey. Hep seni aradım, kendimi. İşte
buradasın. Ben
neredeyim? Nefes alamıyorum. Ben:
Rumi gibi aşırısın, farkın dinli olmayışındır. Senin ibadetlerin alkol, ot,
seks. Bir
süre her süreye dönüşebilir,
buradalık ana kucağı resmini sunar fakat bu sadece
bir görüntü, biliyorsun zaten: Sahi-olmayan.
Hiçbir sözcüğüm sana yabancı
değil. Ruhumu bildiğini biliyorum. Ancak senin engelin var. Ben de
aşırıydım,
değilim artık. Karşıcinsimsin,
ne güzel fakat hemcinsim de olabilirdin ve ben seni yine
sevecektim; bedenin
ruhunun önüne geçmedi. Ruhun bedenine
öncülük tanımadı. İle olabilirdik,
ışınlarımla seni aydınlatabilirdim gecenin karanlığında. İle olarak
yaratabilirdik, BİR olabilirdik, Tekleşerek BİR'leşebilirdik, bunu sen
de
biliyorsun. Sahi-olmayanla
Kendi-olan'nın kavgasını yaşamaktasın ve yaşayacaksın. Ne zamana kadar
mı?
Nevrozlarını yenebilirsin. Bu güce sahipsin.
Gölgelenen ışınlarını isabetli
yansıtabilirsin. Bir süre hiç bir süreye
de dönüşebilir. Sen bilecek olansın. Sen: Üzgünüm hem de çok, tam Kendi'me yönelebilecekken, tam kapının ağzındayken kaçıyorum Kendi'mden. Bu ne korkunç şey? Neden böyleyim ben?
Bir
dakikalık sessizlik Ben:
Hoşça kal. Sen:
Hoşça kal. On
saniyelik sessizlik Ben: Gözyaşların vedaya aykırı, insanlarca sergilenen kuğular oyunu değil bu. Sen:
Git.
|
|||
|