|
Tabula Rasa (II) H. İbrahim Türkdoğan Ludus Başlarken
başlangıcı kaybeden ve durmaksızın kendini tekrarlayan, kesintisiz bir
devinimin sonu çağrıştıran fakat asla sonlanmayan ve
sonlanamayan bir
buradalık; buradasın –işte! Başa dönüşün
olanaksız, sona ulaşman olanaksız, buradasın işte! Kendi ekseninde
kendini
ezerek kendini tekrarladığın bir ruhsal
çöküş bu ve kayıtsız şartsız bir yıkım
bu; devamı –tekrarıdır, sayısız bir tekrar, sayısız
ritimlerin sayısız tekrarda
kayboluşu, bir ruhsal kayboluş. Kendi
ekseninde dönerek kendini yaratarak imha etmek, kendini her
doğuruşunda ölümü
duyumsamak, tekrarın tekrarı. Kamasutra
ritimleriyle kesişen düşüncesiz-oluşlarında tattığın
derin nefeslerin, kendini
öldürme arzusu yansıtan orgazm sancılarında sana
ölümü ve dirilişi art arda
yaşatıyor, art arda, tekrar tekrar. Kendi bilincinin
yıkımını ölüm dansıyla kutlayan delinin kendi
ekseninde dönüşü. Bir sonsuz
tekrar, bir onto-totoloji, bir ölümcül
tekrar. Devamı –tekrarıdır. Ruhsal
kırılmalarının durmadan tekrarlandığı bir varoluş senaryosunda
düşüşlerini
saymaktan usandığın ve çıkışlarını artık kendiliğine
bıraktığın, tıpkı yaşamsal
enerjini ağaran uzun saçlalarınla
örtülü başını umursamazca sallarken kendi
dışına fırlattığın kara düşüncelerinin ardından kısa
seyirlerin gibi ve bu
seyirlerin fazla sürmeden kara hüzne
bürünerek sana geri gelişlerinde seni
boğdukları gibi ve sen çaresizce o
düşünceleri ayaklarının altına alıp ‘son
kez
bu’, ‘son kez bu’ diyerek tepinirken
akıttığın gözyaşların gibi –bir kara sayfa. Kırılmalar, kopuşlar, kırılmalar, düşüşler, kırılmalar, inişler, kırılmalar. Her çıkışın hemen ardından, daha o kamasutra nefesi tatmadan yokuş aşağı yuvarlanıp ve daha başını kaldırmadan ‘hayır’ diyemeyeceğin, diyemeyeceğini bildiğin varoluş sevdan beyninde şimşek gibi çakar. Ve tekrar düşüceğini bile bile başını kaldırır gülümsersin acı acı, ne inattır bu, ne azimdir bu, ne körlüktür bu, ne enerjidir bu! Silentium Sonra aniden
kendini dünyanla birlikte yeni bir patlayışa taşırsın, bir
mucizedir bu, yanıtı
olmayan bir soru, tıpkı Varlık müptelasının yanıtlanamayışı
gibi, aniden dirilirsin
ve her şey tekrarlar kendini yine, başka olan tek şey maskelerdir,
değişik
maskeler, farklı maskeler, yeni suratlar; yeni olmayan yeni suratlar.
Ve
kendini bir kez daha doruğa taşıdıktan sonra, bu kez topyekûn
olarak bırakırsın
kendini bilinmeyene. Ve bir ouroboros
örneğindeki gibi kendi kuyruğunu ağzına alarak kendin
için yarattığın dünyanda
ikâmet edersin, sonsuz bir kopuş olduğunu idrak edebilmen
hayli bir zaman alır,
yine kendi ekseninde dönersin fakat bu kez iniş ve
çıkışları olmadan, kendinle
evlenmiş bir şekilde kendi ekseninde yüzersin
gökyüzü boşluğunda ve
yavaş yavaş sona hazırlanırsın, kendini kemirerek tükenirsin,
tüketirsin kendini son
kıvılcıma kadar. Kırılmalar
sonlanır, kopuşlar anlamsızlaşır,
çöküşlerde gülümsersin
sessizce, bilirsin bu
ölümün son evresidir, yaşamın seni taşıdığı
yer, uzunca bir içsel sükûnet sana
eşlik eder, seni yalnız bırakmaz, tek dostun olduğunu öğretir
sana, tek âşkın.
Ve bırakırsın kendini kucağına bilinmeyenin.
|