Bu gezegende doğdukları günden bu yana
bağlandıkları bir öğreti için cinayeti mantıkla ya da âhlâkla meşrulaştırmaya
çalışan milyonların benim ruhumda bir sineğin vızıltısı kadar yeri vardır. Bir
sineği bir insandan aşağıda görmüyorum ve bir insanı da bir sinekten yüksekte
görmüyorum. Türlerin çatışması doğada karşılaşılan ilk çatışmadır, son çatışma ise
Biricik ile insanlığın ve hatta Biricik ile türlerin çatışması olacaktır.
Bir yargıçla bir katilin farklı nominalarla aynı
kategorik buyrukta buluştukları ve öldürdükleri bu vızıltı dünyasında eşeysiz
bir rüzgârın kıvrımlarında dans ederek, dahası; rüzgâra dönüşerek her tür
vızıltıyı yoksayıcı içtepimle evrenin karanlığına fırlatacak kadar Kendimden uzaklaştırmaya muktedir olduğumu
itiraf ediyorum Sana.
Sen! Sokrat’ın bilge Eros’u ve Zeus’un prensi
Ganymed! Goethe’nin Mefisto’su ve Hölderlin’in Diotima güzelliğindeki delikanlısı! İçtepimin
psikolojik anaforlarından sükûnetin ıssız dehşetiyle sesleniyorum Sana. Görmeni
istiyorum: Göğsünden süzülerek akan kanın derinliklerinde şehvetimin dikenleri
yeşermektedir.
Sen! Latmos mağarasında ay ışığında ebedi uykuya
yatırılan Endymon, ay tanrıçasının libidosu, ışınlarımın alacakaranlığında
Varlık’ın çobanı adını vererek vücuda getirdiğim güneşin oğlu! Selene değil Sana
eş olan; ancak Batı’dan esen bir rüzgâr örter tenini – âşkla; rüzgârdır eşeysiz
olan, ne eril ne dişi.
Ay’a yansıdıkça ışınlarım; Kendimden uzaklaşıyorum,
sevdiğim ve seviştiğim, etine bir satir gibi daldığım ve bir çıban gibi deşip
çıktığım –ay.
Sen! Kızılsaçlı rahibin metafizik oğlu ve
Caravaggio’nun Kendi imgesinin dışavurumu Narcissus! Tanrı’nın eliyle Sana
sunulan pırıl pırıl hançerin görkemiyle etini ve ruhunu kıskandığın ressamın kafasını
erdem adına kesip altın tepsi de sunsan da, şehvetimin ölümsüz yarası seni
içten içe kanatacaktır –tüm zamanlara dair.
Sayıklamalarım usumun gülleridir –Seni dikenli
düşüncelerimle taçlandıran.
Gövdenin ilahi bir tapınağa dönüştüğü ruhsal evimde
Seni şehvetin merhametiyle ve sevginin zulmüyle ağırlayacağım. Bunun Tanrı’yla
şeytanın nihai çiftleşmesi olduğunu birlikte tadarak Varlık’ın gizeminde
kaybolacağız. Şahidimiz olacaktır kutsal orospu –görkemli Şamkat. Altbilincin
animal mücevherleriyle donanmış kanlı pençelerimin düşünsel hazzıyla bütün
kategorileri ardımda bırakarak, Sana sisli gözüken şeffaf yolumda dans
ediyorum.
Gizemli Kafkas dağlarında cinsel hazzımla
yaralarını dilimle deştiğim Prometheus’u insan unvanlı karıncaya devrettikten
sonra, Tanrı-insan Gılgamış’ı Uruk ovalarında bir bozkır panteri olarak yere
çalmaktan varoluşsal haz aldım. Gılgamış’ın eti ve ruhu üzerinden insan ile
temasa girişim, bu hazzı kısa sürede varolma pişmanlığına dönüştürdü. Bu,
pişmanlıkla sonuçlanan ilk ve son maceramdı.
Bilmelisin ki: İlahi sevgilim Şamkat’ın ölümünden
sonra bir daha ay teniyle örtünmedim. Işınlarımı içime gömdüm –Orpheus gibi.
Ancak Orpheus’tan farklı olarak sevgilimi Ben öldürdüm. Bu edim, Hiç’ten
Varlık’ın yalnızlığına fırlatılan Tek’in eşsiz ve biricik yazgısıdır; bu,
Öteki’nde intihar etmektir. Kendi ölümünü Öteki’nde yaşamaktır.
Ve art arda ölümlerin sonuncusuna, Kendime, varmadan
önce Seni öldürmek bu ışıklı yolun kaçınılmaz hazzı olacaktır; son haz!
Son nefesimi son nefesinle, sevişen iki yırtıcı
hayvanın birbirlerini öldürücü pençeleriyle karşıladıkları armonik bir doğal çarpışmada,
iç içeleştirerek sonsuzluğa karışacağız.