ferri



Roberto Ferri / Il primo germoglio sulla terra 


 

 

  


Öteki Kendimle Bir Konuşma

H. İbrahim Türkdoğan

line1.gif

Valéry: “Evet ama falanca da var… Evet ama filanca da var… Falanca, filanca, var, var, var.”

line1.gif


Edimsiz. Ve: Düşüncenin ve bedenin çekiminden uzak. Bu Seni heyecanlandırmıyor, telaşlanman için de hiçbir neden yok. “Sen” mi dedim? Sen yoksun! Varsan, kimsin? diye soruyorum. Ben’in kardeşi? Bir olasılık sadece. Ayrıca: Ben bir “Kim”im ki “Sen” diyebiliyorum? Olasılık sözcüğü üzerine fazla düşünüyorum. Çok olasılık mevcut. Her şey olasılıklardan ibaret değil midir?
Soru sorabiliyorum hâlâ. Bir tuzak mı, bir dış etken mi? Dış mı? Benim dışım yok; içimin çarpık biçimleri. Duyumsamamak en son an. Bu bir tehlikeyi mi sezdiriyor? Yoksa belirsiz bir kıskaçta olmanın seslenişi midir bu? Yalnız olmanın, yalnızlığın hafifliği mi? Yalnızlığın resmi mi?

İmgelerin düşüncelerce örselenmeden dile gelişi mi? Varoluş tomurcuğunun, daha açılmadan, fosilleşmesi mi? Yanıtsız sorular sorulmamalı mı? Yanıtı olan soruları sormam için bir neden olabilir mi? Sen söyle Bana.

Duyuyorum Seni, iç sesini, henüz sözcükleşemeyen düşüncelerini. Belirli bir korkunun resmini çiziyorlar ya da belirsiz. Tam ulaşamıyorum Sana. Acını ifade etme istemine sahip değilsin. Bu Bana acı veriyor. Sana göre neredeyim Ben? Seni olduğun yerde belirleyen ne? Sen ve Ben aynı düşünce miyiz?

Sorularımı yanıtlamayışın şüphelendiriyor Beni, sükûneti tattırmıyorsun Bana ve Senin hoşuna gitmiyor Senin sükûnetin. Bu sükûnet çok gürültülü. Seni, olduğun yerde, görmeye çalışıyorum Ben. Bir yok olanı ya da varlığı kesin olmayan birini. Garip. Yüzüne dokunma arzusu duyumsuyorum, ya da dokunuşun vereceği duyguyu merak ediyorum. Sen ki, kendi içinde duran, Kendi(si)yle olan ve dışa yönelmeyensin. Seni tüm bilgilerden bağımsız düşünmeye çalışıyorum. Olasılıklar dahilinde bir soyut imge. Düşünüyorsam, var olduğumu mu çıkarsamam gerekiyor? Bir imge miyim Ben? Bu soru, Bana Kendimi sorgulama şansı tanımıyor mu? Kendimden daha çok Seni sorguluyorum, oysa şüpheci olan Sensin, Ben değilim; bir düzeyde kalamayan Sensin. Sana göre neredeyim Ben? Seninle aynı yerde değil miyim? Henüz aynı yer de değil miyim? Henüz Ben, Ben değil miyim? Ben bir başkasıyken de Ben değil miyim? Ben ve Sen aynı düşünce miyiz? Bu, olasalıklar dahilinde mi?

Bizi ayıran ne? “Biz” dedim. Bu çok korkunç! Ben ve Sen aynı düşünceysek, Beni ve Seni ayıran bir şeyden söz edebilir miyiz? Bu ayıran, hatta bir Üçüncü mü? Yoksa, Ben mi ayırıyorum Kendimi Senden. Ayrı olmanın özelliği. Ancak ayrı olmakla Seni düşünebiliyorum, aynının ayrısı olmakla, aynının ayrısı olarak. Öteki açıklama şöyle olurdu: Ben, Ben, Ben… Kekeme…

Ve: Dokunma edimi duyumsuyorum. Kendimi Kendimden dışlıyor muyum bu edime yönelirken? ‘Dışlamak’ değil, ‘atmak’ demeli buna: Bir başkasına dokununca Kendimi Kendimden atıyor muyum? Kemdimden kurtulmak bu mu? Bir imgeden bir bedene mi dönüşüyorum? Ve: Seni bir düşünce olarak düşününce bu düşünceye bir imge katıyorum; düşünceyi imgeleştiriyorum. Hatta Sen bir imgesin ve Ben Seni düşünceleştiriyorum. Bununla yetinmeyip Seni bedenleştiriyorum ve düşüncenin ete bürünmesini sağlıyorum.

Kutsal Kitap: “Söz, ete kemiğe büründü.” Oysa Ben Seni sözden dışlayarak var ediyorum; Kendimi, söz dışında var ediyor ve sonra söze dönüyorum, dönüştürüyorum Kendimi söze. Et, söze büründü. Ben bir “Ne”yim ki sorusundan ben bir “Kim”im ki sorusuna varıyorum. Edimli.

Bir imgeden bir bedene dönüşüyorum. Oysa hep bedendim, beden üzerinden düşündüm Kendimi. Ve Kendimi Sen’leştirdim, Ötekileştirdim, beden kafesinden çıkmak için.

line1.gif

yukarı E- Mail Ana Sayfa