Varolma
çırpınışlarım sıfat ve yüklemlere esir olmadan VarlıK’ta kaybolmaktır. Ve
Hiç’teki sayıklamalarım Varlık’a sırt çevirmeme acısını hissettiriyor.
Sana yola çıkarken kendimi çıkış noktası ediyorum; Sende olunca Bana
dönüyorum. İle, Ben’in Sen’e uzanan köprüsüdür ve Sen bunu duyumsadığın an
köprüde varolacaksın. Varlık’ın Hiç’le kesiştiği yer: İle –işte.
Demiştim ya: „Bir Ben ile
bir Sen arasındaki uçuruma kendimi bıraktığım zamanlarda Sen ile eşleşerek
kanatlarımı açıyorum: Sana Beni tattırmak için ve Bana Seni tattırmak
için.” İle –işte.
Hiç’in
dili yoktur, onu dillendiremeyiz; ancak onda varoluruz. Varlıkta
varolurken Varlık’ı dillendiririz; aslında dillendiremeyiz,
dillendirdiğimizi sanırız; kibirli zihnimizin açlığını doyurmaya
çalışıyoruz sadece. Varlık sağırdır Biz’e, tıpkı Biz’in ona ağız
olamadığı gibi. Varlık adına her sözcük sadece zırvalamaktır, bununla
kendimizi meşgul ederiz ölene kadar. Ve hatta ölüm sonrasını da zırvayla
düzenleriz.
(Ve
zırvaladığımın farkındayım; bu zorunlu bir zırvalamak da olsa, zırvalamayı
geride bırakmak için de olsa.)
Ancak
Hiç’i daima anımsayarak dünya-içinde olursak, Varlık’ın yüzüne belki
bakabiliriz. Biz, dünya-içinde değildir, dünyanın üstündedir bir hayalet
gibi; hasta-oluşunu fark edemeyecek kadar zamandışılığının ve ebediliğin
müptelasıdır. Tanrı’nın Müslüman olabileceği düşüncesi ne kadar zırva
ise, Biz’in İle olduğu iddiası da o kadar gülünçtür. Olan, hiçbir ifade
kabul etmez; olan, ancak yaşanır. Yaşayamayan, zırvalamak zorundadır:
Hıristiyanlar zırvalar tıpkı Müslümanlar gibi. (Birbirlerine pek
benzerler). A adından Z adına her düşünce sistemi bir zırvadır. Her
indirgenmişlik, olan’ı imha etmeyi hedefler, bundandır ki adlar ancak
mezar taşına kazınabilir. Her ideolojinin ve her dinin
amacı bir diğerini mezara yollamaktır. Her din ve her ideoloji bir
Biz’dir, bir mezardır. Her Biz bir kadavradır. Ve kokusu tüm evreni
saracak kadar devasa bir kara lekedir.
Biz, sıfat ve
yüklemlerle sahneye sürer kendini. İle, sıfat ve yüklemleri tüketerek
yaşar, sahneye de çıksa. Biz, sahne seyircisiyle beslenir. İle, sahnede
sadece kendiyledir, seyredilmeyi umursamayandır.
Biz’in
sahiplendiği İlişki’yi Biz’e bırakıyorum. Biz’le çelişkiye girmek
istemiyorum, onu dışlıyorum sadece. Yerine İle’yi seçiyorum. Sen ve Ben’i
İle ile şekillendiriyorum, renklendiriyorum, resimliyorum –geçiciliğimi
unutmaksızın ve ondan ürkmeden.
Biz,
Varlık’ı ve Hiç’i unutandır; Varlık’ta değilmiş gibi yaşayan Biz, müptela
kalabalığında kendini sonsuz mezarlığa taşıyor.
Biz
kervanı bin bir saplantıyla kendi kendine zulmederek kendini
sonlandırırken, Sen ile Ben yenilgisi ve zaferi olmayan iştahlı
kahkahalarımızla hiçbir önermesi olmayan nefesi tatmaktayız.