Bir Ben ile bir Sen arasındaki uçuruma kendimi bıraktığım zamanlarda Sen ile eşleşerek kanatlarımı açıyorum: Sana Beni tattırmak için ve Bana Seni tattırmak için. İle işte.




























    





    



 

İle ve Biz 

H. İbrahim Türkdoğan

image6

Varolma çırpınışlarım sıfat ve yüklemlere esir olmadan VarlıK’ta kaybolmaktır. Ve Hiç’teki sayıklamalarım Varlık’a sırt çevirmeme acısını hissettiriyor. Sana yola çıkarken kendimi çıkış noktası ediyorum; Sende olunca Bana dönüyorum. İle, Ben’in Sen’e uzanan köprüsüdür ve Sen bunu duyumsadığın an köprüde varolacaksın. Varlık’ın Hiç’le kesiştiği yer: İle işte.

Demiştim ya:  „Bir Ben ile bir Sen arasındaki uçuruma kendimi bıraktığım zamanlarda Sen ile eşleşerek kanatlarımı açıyorum: Sana Beni tattırmak için ve Bana Seni tattırmak için.” İle işte.

Hiç’in dili yoktur, onu dillendiremeyiz; ancak onda varoluruz. Varlıkta varolurken Varlık’ı dillendiririz; aslında dillendiremeyiz, dillendirdiğimizi sanırız; kibirli zihnimizin açlığını doyurmaya çalışıyoruz sadece. Varlık sağırdır Biz’e, tıpkı Biz’in ona ağız olamadığı gibi. Varlık adına her sözcük sadece zırvalamaktır, bununla kendimizi meşgul ederiz ölene kadar. Ve hatta ölüm sonrasını da zırvayla düzenleriz.

(Ve zırvaladığımın farkındayım; bu zorunlu bir zırvalamak da olsa, zırvalamayı geride bırakmak için de olsa.)

Ancak Hiç’i daima anımsayarak dünya-içinde olursak, Varlık’ın yüzüne belki bakabiliriz. Biz, dünya-içinde değildir, dünyanın üstündedir bir hayalet gibi; hasta-oluşunu fark edemeyecek kadar zamandışılığının ve ebediliğin müptelasıdır. Tanrı’nın Müslüman olabileceği düşüncesi ne kadar zırva ise, Biz’in İle olduğu iddiası da o kadar gülünçtür. Olan, hiçbir ifade kabul etmez; olan, ancak yaşanır. Yaşayamayan, zırvalamak zorundadır: Hıristiyanlar zırvalar tıpkı Müslümanlar gibi. (Birbirlerine pek benzerler). A adından Z adına her düşünce sistemi bir zırvadır. Her indirgenmişlik, olan’ı imha etmeyi hedefler, bundandır ki adlar ancak mezar taşına kazınabilir.  Her ideolojinin ve her dinin amacı bir diğerini mezara yollamaktır. Her din ve her ideoloji bir Biz’dir, bir mezardır. Her Biz bir kadavradır. Ve kokusu tüm evreni saracak kadar devasa bir kara lekedir.

Biz, sıfat ve yüklemlerle sahneye sürer kendini. İle, sıfat ve yüklemleri tüketerek yaşar, sahneye de çıksa. Biz, sahne seyircisiyle beslenir. İle, sahnede sadece kendiyledir, seyredilmeyi umursamayandır.

Biz’in sahiplendiği İlişki’yi Biz’e bırakıyorum. Biz’le çelişkiye girmek istemiyorum, onu dışlıyorum sadece. Yerine İle’yi seçiyorum. Sen ve Ben’i İle ile şekillendiriyorum, renklendiriyorum, resimliyorum –geçiciliğimi unutmaksızın ve ondan ürkmeden.

Biz, Varlık’ı ve Hiç’i unutandır; Varlık’ta değilmiş gibi yaşayan Biz, müptela kalabalığında kendini sonsuz mezarlığa taşıyor.

Biz kervanı bin bir saplantıyla kendi kendine zulmederek kendini sonlandırırken, Sen ile Ben yenilgisi ve zaferi olmayan iştahlı kahkahalarımızla hiçbir önermesi olmayan nefesi tatmaktayız.

image6

yukarı E- Mail Ana Sayfa