narrator

The Narrator - Images Michima Photography


chant4

Santiago Caruso - Les Chants de Maldoror

“Öylesine narin, öylesine zarif, öylesine yarı saydam bir örümcek ki o; tendeki kılcal damarlar gibi kağıdın satırlarında koşuyor. Hiçbir şeyi bozmuyor, boşlukta dolaşıyor, yaşamak ve ölmek için acele ediyor.” -Baudrillard-


Cehennem Anlatıcısı Lautréamont

ve

Hermafrodit

H. İbrahim Türkdoğan

line1.gif

Giriş

Dante, cehennemde bir seyircidir; Lautréamont ile karşılaştırıldığında dostu Vergil ile ele ele dolaşan bir yerli turist görünümündedir Dante. Bilge Vergil’in gölgesinde yalnızlığın mağaralarını bilmez. Lautréamont, cehennemin içinden yazar, cehennemi yaşayarak. Dante, cennete geçiş yaparak azaptan kurtulur. Bu onun gezgenlik mükâfatıdır. Lautréamont ise cehennemi soluyarak yaşamaya devam eder. Dante, Tanrı’nın zulmünü seyirci olarak yaşadıktan sonra Tanrı’nın merhametini tadar cennete girişle. (Ve Beatrice’in mükâfatlandırıcı şefkatini unutmamak gerekir). Lautréamont, Tanrı’nın biricik karşıtı olarak Tanrı’yla çatışır ve onu tahtından indirir. Dante’nin cehennemi Hıristiyanlık dogmasının öte dünyasına dairdir. (Tanrısız biri için bir komedyadır). Maldoror’un Şarkıları dünyamızın aynasıdır. Gerçeğin Gerçekle çarpışmasıdır.

Léman, Lohengrin, Lombano, Aghone, Mervyn, Sırtlan ve onlarca öteki figürler, hepsi Maldoror, hepsi Lautréamont. Yüzlerce maske, yüzlerce figür, hepsi bir Ben. Lautréamont’da Ben, bincerce figüre ayrılmış bir parçalar bütünlüğüdür. Bu figürlerden biri Hermafrodit. “Şarkılar”da özel bir yer alan Hermafrodit figürünü aşağıda analizleyeceğim kısaca.

line1.gif

Hermafrodit

Şen-hüzünlü yüreğinde bir gizem taşır, kozmik bir tin korur bu gizemi. İnsan dünyasında yaşayamayacak kadar mükemmel, aynı zamanda kırılgan ve sevgi dolu bir ışık kütlesidir Hermafrodit.

Islak gözlerle ıslak çayırda yatan Hermafrodit’te Kendini düşler Lautréamont, başka bir boyuta taşımak ister o eşsiz güzelliği. Bir aşkınlık serüveniyle dolup taşar protagonistin iç dünyası. Ve Yaşlı Okyanus’la dillendirilen bir sonsuzluk özlemi egemenliğini sergiler sözcüklerde; hiç dokunulmamış, iyiliğin kirletmediği bir yaşamın özlemi. Eril ve dişil özellikler taşımaz bu kırılgan ışık, daha çok aşkınlık düzeyinde bir dönüşümü imleyen Hermafrodit, insansal özelliklerden uzakta kendi gibi varlıkların özlemiyle kocaman bir cehennemin içinde küçük bir cennette uyur.

Ve Lautréamont bilir ki bu cennet Gerçeklikte asla olmayacak, öyleyse uyanması için hiçbir neden yoktur. “Uyanma, hünsa, uyanma.”

Bu noktada Caruso’nun “Maldoror’un Şarkıları” için çizdiği çimenler üzerinde yatan Hermaphrodit ve onu izleyince de Baudrillard’ın bir bölümcesi aklıma geliyor: “Öylesine narin, öylesine zarif, öylesine yarı saydam bir örümcek ki o; tendeki kılcal damarlar gibi kağıdın satırlarında koşuyor. Hiçbir şeyi bozmuyor, boşlukta dolaşıyor, yaşamak ve ölmek için acele ediyor.” Şeffaf ve arı bir Yaşamı imleyen bu sözler, Hermafrodit’in her an Kendini yaşamaya ve aynı zamanda da ölmeye hazır olduğunu vurguluyor. Şair biliyor: Yaşanacak olan tatlı gizem Gerçekliğin müdahalesiyle kanayacaktır.

Ve evet, neticede uzun sürmeyecek bu uyku. Gerçeklik yasasına aykırıdır. Öyleyse, gerçeği yazmalı: Masumiyet-gözyaşları döken çiçekler kısa sürede kanla renkleneceklerdir. İyilik askerleri saldıracak O’na, ve ışıklarla örülü cennetini dünya adındaki kötülük gezegenine dönüştüreceklerdir.

Susuyorum. Ya da  düşünüyorum:

Her dokunuş, bu, ışığın ışıkla bütünleşmesi olsa bile, ölümle sonuçlanacaktır. Ne yapmalı? Yanıtsız soru sorulmamalıdır. Ama düşünülecektir, sorulmasa da. Çıkış yok! Ve Lautréamont da bilir: Her Tek kendi doğasını yaşamalı! “Doğa! doğa! diye haykırdım hıçkırarak.”

line1.gif

yukarı

E- Mail Ana Sayfa