Nefes almak gibi. Şen olmak nedir, biliyor musun? Nefes vermek gibi. |
H.
İbrahim
Türkdoğan
Dilimin ve dilin vereceği ve verebileceği hiçbir şey yok bu kosmosta. Kitaplar da yazsam, düşüncelerimi sayfa sayfa sıralasam da, sözcükleri yüreğimde ağlatsam da, sözcükleri zorlasam da, logosu kırsam da, kalbimi elime alıp Varlık’ın resmini çizsem de, âşık olduğum dile tecavüz etsem de... bu resmi zerre kadar bile ifade edemeyeceğim. Her şeyi söylemiş olacağım ancak hiçbir şey dememiş olacağım. İnsan, varolma-korkusunu aşabilmek
için kendini hakikat sahibi bir
yaratık olarak düşleyerek sanrı dünyasına
sürüklerken, durmadan bir tuzaktan
diğer bir tuzağa düşeceğini elbette önceden
kestirememişti. Ancak çıplak, üryan
varoluşun kendisini nihilizmin kucağına götüreceğini
idrak etmişti. Varoluşun
ilk, asli özelliği onun nihilsel oluşudur. Ancak nihil insana
süreli bir yaşam
fırsatı tanımaz. Dolayısıyla bundan özgürleşme, bunu
aşma düşüncesi doğar, ki
bunun kökeninde bir parça da korku yatar.
Düşünmenin bu aşamalarından yürürken bilginin cezb'de doğabilmesi ve bilgenin kendini her gün yenilemesi için bilginin, logosun ölmesi gerekiyor. Bilgiyi bilgiyle kırmak-işte. En güçlü edebiyat eserleri nihilizmle ve nominalizmle iç içedir. Bunların her biri sözcüğü sözcükle telef etmek adına yola çıkarlar. Ben, kendini kurandır, ve Ben, kendini telef edendir. Buraya kadarki açıklamalar Ben denen şeyin varlığını kabul ederek yola çıkıyor. Oysa Ben’in salt bir yanılsama olabileceği, Tanrı’nın ve her şeyin bir yanılsama olabileceği gibi, sadece Hiç’in devasa korkunç gücünü görmekle mümkündür. Buradan açılan kapı: Cezb ve dil. İkisi bir arada en uç ihtimal olarak yukarda sıraladığım varyantı doğurur. Böylelikle Hiç’in karanlığını Varlık’ın ışınlarıyla kıvrımlandırarak yok olmak. Her bir Tek kendinin şahididir. Batı dünyası genel olarak Varlık’ı Hiç’e tercih eder, Varlık’a üstünlük, öncelik tanır. Nihilizmin bütün kuramcıları, eleştirmenleri, yanlıları ve karşıtları Hiç’i yalnızca yorumlayabilmişlerdir. Varlık’ı unutmamak adına Hiç’i unutmuşlardır. Ve Hiç tüm dinsel ve dinsel-mistiksel kuramlarda ebedi mutluluğun, nihai kurtuluşun simgesi olmuştur. Bu fani evren her bir şeyin tadına varıp boşluğa fırlatıldıktan sonra Hiç’i duyumsayıp aşk ile yıkanmak ölümle buluşulan ve ölümün terk edildiği andır. Düşlerle gerçeklerin kesiştiği an insanın ‘Ben’ diyebileceği andır.
|