|
Ölüm
Üzerine Bir Konuşma
(1) GILGAMIŞ
VE FİLOZOF H. İbrahim Türkdoğan Gözyaşları dökülüyor gökyüzünden gün ağarınca, içelim her birini duyumsayarak. “Adımlarımı
ölüler diyarına doğrultmak
istiyorum” dedi filozof.
“Çünkü ruhum
ölü bir deniz gibidir, hiç bir kuş
üzerinden uçamaz, buna yeltenen her kuş anında
denizin derinlerinde
kaybolacaktır. Hayatım ölümün
kendisidir.” Aynı
güçsüzlükte karşısında duran
Gılgamış, filozofa şöyle seslendi: “Neyin var? Ya da
neyin yok? Ekmeğin mi yok,
içeceğin mi? Nektar mı istersin? Ne verebilirim sana ki
bahtiyarlık içinde
evine dönesin, ey yaşlı, ey tuhaf gezgen?” “Adım Gılgamış,
yarı Tanrı, yarı
insan. Sana bir sır vermek isterim, mucize bir bitkiden haberdar etmek
istiyorum seni. Utnapiştim hediye etmişti bana fi tarihinde. Bak,
yanımda
taşıyorum, al, yaşam verecek sana bu bitki. Adı: Yaşlıyken
gençleşir insan.” Filozof “öyleyse
madem, kendin neden yemiyorsun”,
dedi. “Gençleşmek istemiyorum. Dostum Enkidu’yu kaybettikten sonra
gençleşmenin ne anlamı var ki? Ben onunla
yaşadım, varlık macerasını onunla paylaştım, onunla
güldüm ve onunla ağladım,
…boğayı onunla beraber öldürdüm,
şu koskocaman Humbaba’yı.” Açtı ağzını filozof ve seslendi Gılgamış’a:
“Garip bir şey başımdan geçti, anlatayım sana.
Tanrılar katına davet edildim, bu şerefi bana münasip
görmüşler. Vardım oraya,
bütün Tanrılar oradaydı. Özel bir
merhametten dolayı bana şu lütufta
bulundular: ‘Dile bizden ne dilersen, ama tek bir şey dile.
Anında
gerçekleşecektir. Gençlik mi istersin,
güzellik mi dedi Merkür, uzun bir hayat
mı, dünyanın en güzel kızını mı istersin dedi
Jüpiter, şu köşede
gördüğün
sandık muhteşemliklerle doludur, her ne istersen seç ama
yalnızca bir tek şey.’ Bunları
söyledikten sonra tanrılar tepesinde uzandı yere
bir daha kalkmamacasına, ebediyen uyumak için. “Ölüm hayaletlerini bertaraf etmek istiyorum” demişti Gılgamış arkadaşı Enkidu ölünce. Ama şimdi, evet şimdi filozofun son yakınmasını bir sözcük bile telaffuz etmeden dinledi. Sadece Tanrıların ve insanların ayrı kaderleri ama aynı acıları olduğunu düşündü: Var olmanın dayanılmaz acısı. Ölüm
Üzerine Bir Konuşma
(2) ENKİDU
VE FİLOZOF İşte
uzanmış yatıyor o büyük filozof, dünyevi
hayatında
sadece acı ve kötülük
görmüş o hüzünlü filozof.
„Hareketsizce uzanmaktayım“
dedi içinden, henüz yere tam uzanmadan. Acı,
boşluk, hiçlik ve kocaman bir
anlamsızlık ruhuna eziyet ediyordu. „Görebildiğim
tek şey boşluk, beni hayatta
tutan tek şey boşluk, içinde gezindiğim, tek faaliyetim
boşluktur.“ Bu sözlerle
bir şeyler anlatmak istiyordu ama her şey söz ile anlatılamaz
ki. Enkidu
konuştu nihayet filozofa bakarak: „Hoş geldin ey
bilgin, hüzünlü yaşlı, hoş geldin ebediyete,
ruhlar âlemine. Tüm insanların
maceraları burada sonuçlanacaktır bir gün. Sen de
hayatı aradın hayatın boyunca
ama sadece ölümü buldun. Son kapıyı
çaldın ey filozof, ölümün
kapısını.“ Enkidu bilgeye, filozofa
şöyle
konuştu: “Tanrılar seni yedinci kata yanlarına
çağırdıklarında, bir ricada
bulunabilirdin, tıpkı Utnapiştim’in yaptığı gibi. Ve
bir sözcük yeterli
gelirdi, evet sadece bir sözcükle Tanrıları ikna
edebilirdin. Sen can
sıkıntısının Tanrısı olmayı istemeliydin, evet tabii ki arzun yerine
getirilirdi. Sen hakikaten de can sıkıntısının Tanrı’sısın. Sana bir rüyamı
anlatmak istiyorum,
ey benim acıdan kıvranan dostum, bu rüyayı bir zamanlar
Gılgamış’a anlatmıştım:
Gök gürledi, yer yerinden oynadı. Bir
güçlüyle karşılaştım tek başıma.
Çehresi
gece gibi karanlıktı, gözü dışarı fışkırırcasına dik,
dik bakıyordu. İğrenç ve
korkunç dişlerini gösteren bir
çöl köpeği gibi. Bir akbaba gibi
güçlü kanatları
ve pençeleri vardı. Beni sıkı sıkıya yakaladı ve
uçuruma fırlattı, korkunç
derinliklere saldı beni. Bir dağ gibi üzerime
çöktü. İriyarı bir kaya gibiydi
bedenimin yükü.” Yaşlı
derin bir nefes aldı, Enkidu’nun doğrudan
gözlerinin içinde baktı. Bir şeyler söyler
gibiydi, bir kez daha nefes aldı tüm
gücüyle ve az ama doğru sözü buldu.
Ve konuştu filozof: “Uçurum dediğin benim
yaşamımdı, ey dost, benim hakiki biricik yaşamım. Bedenimin
yükü dağ gibi ağır
ve kaya gibi sertti. Tüm dünyayı omuzlarımda taşıdım.
Sana rüya olan, sevgili
dostum, benim hakiki yaşamımdı.” Filozof bir an durakladı, biraz düşüncelere dalmış gibi oldu ve sonra yakınmasını bir sözle bitirdi, yavaşça konuştu: “Ben yaşamı yaşamadım; ben ölüm’ü öldüm.” Bu metin 2003 yılında bir edebiyat antolojisinde yayınladığım "Ein Gespräch mit dem Tod" adlı Almanca yazımın Türkçe çevirisidir. Kaynak: Resümee eines Jahres. Begegnungen zwischen Literatur und Philosophie. Verlag MSA-Leipzig, 2003, s. 29 31.Türkçe olarak yayımlandığı yer: Ölüm Üzerine Bir Konuşma, Düşünbil Dergisi, Mayıs-Haziran, 2013. |