Mert’e |
Cioran’ın
Anti-Peygamber’i ve Biricik H. İbrahim
Türkdoğan
Her
birimizde bir peygamber uyur, sakın uyanmasın; uyanırsa şayet,
dünyadaki
kötülükler anında artar. Bütün
tarih peygamberler tarihidir: Her solucan bir reçete
sunmuştur: İyiliğin
reçetesini, hakikatin reçetesini,
güzelliğin reçetesini vb. Reçetesiz bir
yaşam
düşünemediğimiz gibi, her
önümüze gelen reçeteyi de bir
ilaç biliriz. Reçete
türleri çeşitlidir, sayısızdır; herkes kendine
göre en az bir reçete
bulabilecek kadar reçete mevcuttur. Bir
de reçeteler arası kıyaslama
vardır:
A reçetesi B reçetesinden daha hakikidir, daha
güzeldir, daha iyidir. Sonuç:
Reçete savaşı. Başını çekenler ise: Ayartma sanatına
sahip iki kafalı solucanlar. Bunlar
kendi “Benlik”ini dine
çevirenlerdir
ya da tersten havarilik yaparak
“Benlik”ini
yok sayanlardır. Solucanların
başarısı sürüngen olabilmeleridir, zira
sürüngenlik edilgenliği çeker. Edilgen,
benliğinin yönetilmesini bekler. Sürüngen,
benliğini yok sayarak ya da
üçüncü
bir merciye (örneğin Tanrıya) “devrederek” edilgeni yutar. Kıyaslama olduğu sürece
düşünce hiyerarşisi egemendir. İnsan kendi
kültürünün oyuncağıdır. İnsan tam
bir komedyadır: A reçetesindekiler karpuzu
çatal bıçakla yer, B reçetesindekiler
elleriyle. Biri diğerine düşmanca bakar,
çünkü biri kendini diğeriyle kıyaslar:
“Sen yanlış biçimde karpuz yemektesin.”
Dinler arası savaş bu örnekten farklı
mıdır? İdeolojiler arası çatışma bu örnekten farklı mıdır? Herkes
içindeki peygamberi öldürebilmeli ve
öldürmelidir. Geriye kişinin içindeki Hiç’ten başka
hiçbir şey kalmayacaktır,
kalmamalıdır. Kıyaslamak peygamberin en temel özelliğidir. İyi’nin peygamberi İsa, Kötülüğün peygamberi Sezar’dan ayrılmaz, ikisi bütündür. Neyin bütünü? İnsanın İyi ve Kötü diye böldüğü yaşamın: Bundan böyle yaşam bir saplantıdır. İnsanın kendi saplantısı. İnsan, yaşamı zedeleyen peygamberlik düşüncesinin kurbanıdır. Bu kurbanlar arasında Biricik nasıl nefes alabilecektir? Ya da Cioran ile sormak istersem: “İçimdeki peygamberi öldürmüş olduğuma göre, nasıl olur da insanlar arasında hâlâ bir yerim olabilir ki?”
Biricik
kıyaslanamaz, zira Biricik’in ötekinden daha iyi
olma meselesi yoktur,
dolayısıyla ötekiyle savaşı da yoktur. Biricik
içindeki peygamberleri teker
teker öldürendir. İmha eden Biricik, anında
Kendi’ni kurandır. Solucanların
savaşına uzaktan gülümseyerek, Kendi’ni her
an yenileyendir, böyle olunca da çeşitli
adlarla yaşamı tüketmemektedir. Sadece tüketir.
Kıyaslamaya gereksinimi olmayan
tek kişi Biricik olandır; Biricik, Kendini kendince yaşayarak
hiçleşendir. Bir
elimde kalkan, diğer elimde gül yumağı,
yürüyorum yollarımda, dünya benimdir.
Solucanları ezerek ya da üzerlerinden atlayarak,
Kendi’mi yaşadığım ölçüde. Her
ikisine de muktedirim. Bazen
girdiğim çıkmaz sokaklarda kendi kahkahalarımı kendim
duyarım, eğer bir Biricik
ile karşılaşırsam gücümü iki kat ederim. Geçiciliğimin
melankolisi yakama yapışırsa, gözyaşlarımı içerim;
her birinden bir gülücük
doğurmak için. Adlar
mezarlığının içinden geçerken, ruhumun sadeliğini
duyarım. Bu sadelik içinde dikenli
gül kokusu yaratarak terk ederim mezarlığı.
|
||||