Max
Stirner Nasıl Bir İnsandı?
H. İbrahim Türkdoğan |
||||||
|
|
Stirner kimdi? - Dış görünüşü nasıldı? - Doğası ve Karakteri neydi? - İnsan ilişkileri nasıldı? - Kısaca: Stirner nasıl bir insandı? 1898'de Stirner'in biyografisini yazan şair Mackay'ın kitabından Stirner'in insan özelliklerine ilişkin kısa bir derleme, sadece bir derleme; hiçbir yorum katmadan Mackay'ın metnini özetleyerek sunuyorum. Stirner'in bir fotoğrafı ya da resmi olmadığı için bu bilgiler ilgi duyanlar için önemli olabilir, ve en azından yüzeysel bir Stirner-resmi sunabilir.
Orta boy, ince yapılı, neredeyse sıska, hiçbir açıdan dikkat çekmeyen, basit ancak her zaman özenli ve temiz giyinen, dışa dönük iddialı olmayan biri. Dandy olarak anılması daha çok sadece özenli giyinişindendi. Stirner'in daha çok yüksek-düzey öğretmen tarzı vardı, küçük camları olan gümüş bir gözlük bu görünüşü daha da güçlendiriyordu. Temiz giyimini ihmal etmeyen biri olsa da daha sonraki yıllarda yoksul yaşamından dolayı dış görünüşüne istediği tarzı verememiş olabilir. Kısa, sarı favorileri ve bıyıkları vardı, çenesi her zaman traşlıydı ve sarı, kırmızıya çalan, hafif kıvırcık ve kısa saçları, iri, çarpıcı derecede yüksek ve belirgin bir alnı vardı. Parlak mavi gözler, ne dalgın ne sert, bizzat sakin ve nazik bakışlar. İnce dudaklı bir ağız, orta derecede büyük, güçlü ve sivri uçlu bir burun; enerjik şekle sahip bir çene. Elleri özellikle güzel: beyaz, bakımlı, ince, “aristokrat” eller. Kendine güvenen, sakin, aceleci olmayan hareketler. Sonuç olarak, görkemli görünümüyle sempatik biri. Görünüşü, temel özelliği sarsılmaz bir sakinlik ve dinginlik olan Stirner’ın doğasına ve karakterine uygundu. İlişkide olduğu herkese koşulsuz dostane, öfkeden uzak, yardımsever; ve en genel anlamıyla saygı ve sempatiyle karşılanan biri. Kimsenin arkasından konuşmaktan hoşlanmayan, içsel inceliğe sahip biri. Stirner'ın tek bir kişisel düşmanı yoktu. Düşmanı olmadığı gibi yakın kişisel dostu da yoktu. Suskunluğu, içe dönüklüğü tüm özel yaşamını kapsar. Gerçek anlamda Stirner üzerine hiçbir şey bilinmiyor: yaşamı, eğilimleri, sevinçleri ve üzüntüleri üzerine. Onları asla dillendirmedi, asla dışa yansıtmadı. Özgürler Kulübü dışında kimseyle arkadaşlıkları pek olmamıştır. Tüm yaşamında gerçek anlamda sevmiş olabileceği birkaç kişi olmuş olabilir. Kalabalıktan, yığınlardan hoşlanmayan, onlardan olabildiğince uzak durmaya çalışan, onlara karşı kayıtsız biri. Tutkusuz olduğu kadar da kibar. Kıskançlık ve şeref ya da onur gibi özelliklere sahip olmayan, fazla gereksinimleri olmayan, az gereksinimle yetinen biri, tek lüksü puro, neredeyse gün boyunca kaliteli puro içerdi. Nefret duygusu olmadığı gibi sevgi duygusu da yoktu. Stirner'in Özgürler Kulübü'ne ne zaman kesin olarak gitmeye balşadığı bilinmiyor: Hesaplamalara göre 1841 ortası ya da sonu olabilir, çünkü bu yılın başında Berlin'den ayrılan Karl Marx'ı tanımıyordu. Kesinlikle yıllarca Özgürler Kulübü'nün yuvarlak masasının en düzenli ziyaretçilerinden biri olarak kaldı. Bu grup içinde de kesinlikle daha dar bir çevresi vardı: Bauer kardeşler, özellikle Bruno Bauer, Buhl, Meyen, Engels, Rutenberg, Mussak ve diğerleriyle iyi arkadaştı ve bunların birçoğuyla da senli benliydi. Özellikle C. F. Köppen ve Hermann Maron'la daha samimi bir ilişkisi olduğu söyleniyor; ayrıca Dr. Arthur Muller ile de. Ama tam anlamıyla kimseyle derin bir ilişkisi yoktu. Kimin üzerinden Özgürler Kulübü'yle tanıştığı tam olarak bilinmiyor, neticede hepsi Hegel'in öğrencileriydi, dolayısıyla üniversite ortamında tanışmış olması doğaldır. Stirner, gereksinim duyduğu şen psikolojiyi orada buldu ve bazılarına göre orada içsel-ruhsal bir topluluk bağı yakaladığı düşünülür. Neticede Özgürler Kulübü'nde hiçbir zorunlu görevi yoktu, kendi gereksinimlerine göre gider gelirdi, aradığı da buydu zaten, rahat bir ortam. Özgürler Kulübü'ndeki atmosfer oldukça gürültülüydü, Stirner ise oldukça sessiz ve çekingendi. Ateşli tartışmalara nadiren katılırdı ve pek yaygın olan sinik tartışmalara asla katılmazdı. Hiç kimse ondan hakaret içerikli ya da kaba bir söz duymamıştır. Bir “haz insanı” gibi rahat rahat, sakin akin otururdu o hareketli ortamda, ara sıra genel konuşmalara, her şeye karşın ne kadar dikkatli dinlediğini kanıtlayan uygun bir söz eder ya da şakalaşırdı ve purosunun dumanını izlerdi. Sessiz olduğu halde aynı zamanda aslında sessiz de değildi. Tesadüf yanında oturanla konuşmayı severdi ve her alanda konuşmaya egemendi Stirner, bilgiliydi, ve güvenli bilgi edinme olasılığını elbette kendine borçluydu, birinci derece bilgin olarak anılırdı onu iyi tanıyanlar tarafından ve çevresinde hayranlık uyandırırdı geniş kapsamlı bilgisinden dolayı. Kimileri onun felsefe yapmaktan pek haz almadığını, kimileri de felsefe yapınca da kesinlikle Feuerbach üzerine konuştuğunu söyler. Stirner nadiren kendisinden söz ederdi, neredeyse hiçbir zaman ve her türlü gevezelikten tamamen uzaktı. Gerçek anlamda Stirner üzerine hiçbir fikri olmayanların çoğu bu “sessizce eğlenen” ve neredeyse utanacak kadar mütevazı bir adama daha sonra büyük bir dikkat ve ilgiyle bakacaklardı (Biricik ve Mülkiyeti yayımlanınca). “Özgürler Kulübü”nün çılgın şakalarında adı geçmez Stirner'in, ama oyun bozan biri olmadığı için onları zevkle izlemiş olmalıdır. Öte yandan, Spandauer Bock'a, Treptow'a ve başka birçok yaz gezilerine katılırdı. Hiçbir şekilde ilgisiz değildi, öğrenci yurtlarında bir fincan ev yapımı kahve içmeyi ve hayranlarından biri ya da birkaçıyla krep yemeyi küçümsemezdi. Asla göze çarpmayan, asla rahatsız edici olmayan, hoş karşılanan, sosyal, neşeli ve iyi yansıyan biriydi. Bu arada,
1846'ya kadar Stirner, Gendarmenmarkt'taki Stehely'schen
Konditorei'nın ünlü “Rote
Stube”sinin (bir tür fırın-cafe) düzenli
kahve konuğuydu; Berlin'in, özellikle de gazete muhabirleri
arasında huzursuz, heyecanlı ve esprili zihinlerinin hepsi orada
toplanırlardı ve aynı akşam Özgürler
Kulübü'nde tekrar
göreceği birçok kişiyle orada
karşılaşırdı.
Not: Özgürler Kulübü bir dernek ya da resmi bir topluluk değildi; dönemin Zeitgeist'ından rahatsız olan çeşitli farklı insanların (yazarlar, şairler, filozoflar, öğrenciler, gazeteciler vb.) takıldıkları bir bar, şarap barı. Barın sahibi Jacob Hippel. Bu nedenle de “Hippel'in Şarap Barı” olarak da anılır. Serbest, özgür bir topluluktu. Stirner'in, tarz olarak sevdiğini ve hatta “Egoistlerin Birlikteliği” düşüncesine buradan esinlenerek vardığını söyleyebiliriz. Kaynak: John Henry Mackay: Max Stirner - Sein Leben und sein Werk. Mackay-Gesellschaft, 1977, s. 85-93.
|