Kendime
Karşı Dilin Katliamı
Bir
Düşünsel Özkıyım
H.
İbrahim Türkdoğan
Shakespeare / Caliban: “Tamam,
bana konuşmayı öğrettin; peki
kazancım ne? Küfür etmesini biliyorum artık! Kızıl
veba çarpsın seni. Bana
dilinizi öğrettiğin için!”
Her
ipte oynayan,
Daldan dala atlayan cambaz,
Entrikanın kraliçesi.
Duygumun
virüsü, düşüncemin polisi.
Ne zaman bir sevgi duygusu belirse içimde,
Adlandırırsın hemen.
Şırfıntı,
Asil geçinen Mob,
Her özneyi, her nesneyi yutan canavar.
Güzellikte
tuzak, iyilikte sinsi,
Sözcük canavarı, sözcük fabrikası,
İmgemin katili.
Midemi
bulandırıyor harflerin,
Tiksiniyorum müdahaleciliğinden.
Ne zaman bir resim yaratsam kafamda,
Ne zaman bir hâyâle yönelsem,
Hemen iğrenç harflerini sokarsın beynime.
Sevgilimin
kalçalarında sinsice gezinen,
Bana müstehcen sözcükler söyleten,
Rüyâmda bile saçma sapan harflerle
imgelerime
müdahale eden,
Her şeye bir ad koyan.
Herkesin
boynuna bir kimlik yaftası asarsın,
Sıraya dizersin her birini,
Numaralandırırsın.
Aşağılık realist!
Burnunu
sokmadığın bir yer var mı!
Ve her yerde yetersizsin, çaresizsin, zavallısın.
Ağzında sözcük salyaları,
Dolaşırsın tüm dillerde,
Türkçe, Almanca, Japonca…
Arap çöllerinde pis pis kokarak
böğürürsün.
Kusmuk seni!
“Hiç”
dediğimde dörtnala koşarsın bir ad bulmak
için,
Beynime kurtçuk gibi girer sözcük
aratırsın, ad
yaratırsın,
Beni çileden çıkarırsın,
Beni çileye sokarsın.
Ama bitiksin “Hiç” dediğimde;
Kıvranırsın,
Karın ağrısından sızlanan çocuk gibi.
Yaygara koparırsın,
Doğum yapan kadın gibi.
İnlersin,
Can çekişen Antik Yunan tragedyası protagonistleri
gibi.
Acizsin, beceriksizsin.
Kırbacımı
görünce
Yatarsın sayfalara,
Her sözcüğün bir şevhet sergisine
dönüşür,
Altbenimin içini, dibini benden daya iyi
tanıyansın.
Kıskanıyorum seni,
Ey varoluş tiranım!
Alışıksın
rol yapmaya:
Orada orospu, burada pezevenk,
Sağda filozof, solda şair,
Her ağızda tükürükleşmeye,
Her ette bitleşmeye hayransın.
Weininger’in
kalbine giren kurşunsun.
Mainländer’in boğazına geçirilen ipsin.
Merhametli gözüken Azrailsin.
İkiyüzlü ve inatçısın.
Mauthner’in
gözyaşı,
Stirner’in usçu çırpınışları,
Rimbaud’nun deliriumu,
Lautréamont’nun okyanusta kayboluşu,
Ve şarkılarında sana merhametsizce uygulanan en görkemli
tecavüz;
Her biri senin yıkımını süsleyen incilerdir.
Orgazm
oluşumda spermlerimle
Sözcükleşerek akarsın sevgilimin kanına.
Her “Ah”a, her “Oh”a bir anlam
kazandırırsın,
Sahtekârsın.
Vahşetsin
–sen,
Dehşetsin –sen
Zalimsin –sen,
Tecavüzcüsün, tecavüzün
kökeni ve başısın –sen.
Felsefenin
baş belası,
Şairin can düşmanı,
Bilimin sürtüğü.
Cinsel
yaşantıma ad koymak için,
Gece gündüz çırpınırsın,
Onlarca ad yakıştırırsın
Ama avucunu yalarsın;
Kediden korkan fare gibi titrersin
Cinsel ateşim karşısında.
Penisimin simetrik duruşu,
Cinsel şehvetimin de dengeli olması gerektiği
Çağrışımını yaratıyor sende;
Aptal, düz mantıklı, geri zekâlı realist.
Sen:
Penisimin geyşası.
Götümün özel keyfi.
Ne
zaman bir âşk duygusu belirse içimde,
Hemen araya girersin ve yalan söylersin,
Yalanla doğruyu birbirine karıştırma sanatısın.
Tacizcim
ve tecavüzcümsün –sen,
Beni mağdur eden tek varlık, beni köleleştiren tek
iktidar.
Senden
nefret ediyorum,
Sakat, özürlü, engelli, debil.
Çirkef figür, reçel gibi yapışkan ve
Veba gibi bulaşıcısın,
Yediden yetmişe herkesin dilindesin,
Başlangıcın belirsiz, sonun belirsiz.
Yaşı belirsiz bir kokuşmuş kokoşsun –sen.
Bir
nihilistle baş edemeyeceğini göstereceğim sana:
Sana tecavüz ederek seni öldüreceğim,
Gırtlağına çökerek mezara sokacağım seni,
Mezarının başına bir levha
dikeceğim:
Sözsüz, adsız, harfsiz, rakamsız, dilsiz,
–boş
levha.
|