Hiç / Kitap

 

Fritz Mauthner

Dil Eleştirmeni Olarak 

Max Stirner


Almanca aslından çeviren: H. İbrahim Türkdoğan 

line1
 

feuerbach

Ludwig Feuerbach

(1804-1872)

Feuerbach ve Stirner

Feuerbach'ın eleştirmenleri arasında ona yukarıdan çarpan ve bu sözüm ona antropoloğun sözcüğe duyduğu batıl inancıyla birlikte Tanrı kavramının bizzat kendisini ve başka birçok heybetli kavramları da yok eden biri var. Nietzsche'den önce balyozla felsefe yapan, bilinçli bir dil eleştirisinden önce insansal sanrının büyük sözleri karşısında kutsal kahkahalar atan biri. Bu kişi inanca karşı, hayalete karşı gerçekliğin bin yıllık düşünce savaşını tinsel açıdan aslında başarıyla sonlandıran tabii ki Max Stirner'dir. Stirner'den bu yana yayımlanan ateist yazılar, ki bunlar bilimsel çalışmalardan daha çok şiir ve popüler tanımlamalardır, – Stirner'in uçuş noktasından bakıldığında – Feuerbach'ın şimdiden verimli olmaya başlayan çukurellerinde sürünüyor. Tanrısızlığın Batı'daki tarihini Stirner ile noktalayabilirdim, eğer düşünsel olarak çalışan insanların yaklaşık tümünün özgür düşünceciliği [Freigeisterei] kabul ettiklerinden bu yana özgür düşünceciliğin temel açıdan ne kadar gericileştiği ve sulandığı üzerine okuma yapma gereği duymasaydım. Ama Stirner'in başkaldırısı üzerine; cennetteki, devletteki ve toplumdaki hayaletlere karşı radikal başkaldırısı üzerine bilgilerimi sunmadan önce Stirner'in Feuerbach ile ilişkileri üzerine bir şeyler söylemek istiyorum, ki bu ilişkiler bana göre Stirner'in eleştirisini ve Feuerbach'ın anti-eleştirisini ve Mackay tarafından bulunan Biricik'in yanıtını [Stirner'in Eleştirmenleri] çok çok aşıyor gözükmektedir.

Stirner genelleştirici kesin tanımlamayı (“İnsan) yadsımasaydı ve ona düşmanca yaklaşmasaydı, fazla abartmadan şu söylenebilirdi – ki bunu kimse henüz fark etmemiştir – : Stirner'in kitabının hedefi öncelikle rakibi Feuerbach'tı. Elbette Stirner gülen öfkesini, Mart öncesinde1 zamanın tüm hastalıklarını aynı beyaz merhemle iyileştirmeyi düşünen tüm “Özgürler”e [Özgürler Kulübü], özgür düşüncecilere, özgür tüccarlara, özgür devletlilere [19. yy'ılda Almanya'da oluşan Özgür Devlet] ve Hippel'in barında bir araya gelen serbest bir topluluk olan Özgürler Kulübü'nde gevezeliklerini duyduğu özgür yazarlara karşı çevirdi; kitabında, tüm kibirli üstünlüğüyle Proudhon'u, Marx'ı ve özellikle de Özgürler Kulübü'nün ünlü lideri Bruno Bauer'i karşısına aldı; ancak kitabın başlığı ve temel düşüncesi öncelikle Feuerbach'ın yeni insanlık dinine karşı yöneliktir. Stirner'in, “Hıristiyanlığın Özü”nün yazarını Özgürler Kulübü üzerinden kişisel olarak tanımamış olduğu elbette bir şey ifade etmiyor; ama şunu belirtmek isterim ki, belki de kişisel olarak tanışıyordu ve ondan hoşlanmıyordu: Stirner, 1828 - 1829 kış sömestrini Erlangen'de öğrenci olarak geçirdi ve orada Feuerbach'ın arkadaşı Christian Kapp'ın derslerine katıldı; ve Feuerbach'ın kendisi Aralık 1828'de Erlangen'de habilitasyonunu tamamladı. Bana öyle geliyor ki, meraklı öğrenci, genç hocanın dersine katıldı ve bu liberalleşen Hegelci hakkında olumsuz bir görüş edindi. Bu tiksinti, Feuerbach'ın “Hıristiyanlığın Özü” 1841'de yayımlanınca daha da katılaşmış olabilir. Çağdaşlarına haklı olarak muazzam bir ilerleme gibi görünen bu çalışmanın tamamen özgür olan Stirner'i savaşmaya teşvik etmiş olması şaşırtmamalı; en iyi silahlarla kilise ve reaksiyon temsilcilerine karşı koymak cesetleri tekmelemek kadar alçakça gelmiş olmalıdır Stirner'e. Bu yüzden Nietzsche, eleştirel faaliyetine Strauss'a karşı başarısız bir saldırıyla başladı. Ve bu yüzden bugün bizlerin, dogmatik, sözcük odaklı batıl inançlı monistlere karşı verdiğimiz mücadele, onların dindar rakiplerine karşı verdiğimiz mücadeleyle karşılaştırılınca, neredeyse daha tutkuludur. Mücadele etmek için bir yerlerde ortak zemin olmalı.

Biricik”in Feuerbach'ın “İnsanına” kasıtlı olarak karşı olduğunu kabul etmek istemeyenler, Stirner'in temel anarşist düşüncesinin – daha sonraki önemi ne olursa olsun – Feuerbach'ın insanlık dinine ve insanlık âhlakına, kısaca bu türden bir eleştirinin eksikliğine karşı yönelmediğini düşünenlere her iki kitabı da art arda okumalarını öneririm; ikisini de boşuna okumamış olacaklardır. Burada sadece koşullu ve koşulsuz aydınlanmacının nispeten küçük edebi çekişmesiyle ilgileniyorum. Sadece iki kitabın karşılaştırılması, Stirner'in, ondan söz etmediği yerde bile, cesur Feuerbach ile kaç yerde alay ettiğini gösterebilir. Sadece Feuerbach'ın ikinci baskıya önsözünden (1843), Herşeyi ezip geçenin (Alleszermalmer) – Kant'tan daha çok Stirner böyle adlandırılmalıdır – öfkesine gerçekten meydan okuyabilecek birkaç pasajı alıntılamak istiyorum. Feuerbach, önceki spekülatif felsefenin Omnia mea mecum porto [Sahip olduğum her şeyi yanımda taşıyorum] ilkesini kendisine uygulayamayacağını, kendisi dışında olan birçok şeye sahip olduğunu söyler; ona göre insan onun felsefesinin gerçek Ens realissimum'udur [en gerçek varlık]; çalışmaları dinin insansal özüne değil, sadece insansal-değile karşıdır; Tanrı, Tanrı Sözü, Üçleme [teslis] Hiç değildir, bizzat insan doğasının gizemleridir ve dinin gerçek içeriği olan insan bir yanılsama değildir; antropolojiyi teoloji seviyesine yükselttiğini söyler. Biricik sadece, dindarlar için Tanrı'ya küfür, liberaller için sonsuz gerçekler ve sadece Stirner için çan sesleri sayılan söz konusu önsözdeki bu tür tümcelere karşı değil; aynı zamanda bizzat kitabın çeşitli ifadelerine de karşıdır – dediğim gibi –, yüz yerde küçük yan saldırılar; ama aynı zamanda “İnsan” ve “Ben” olmak üzere iki ana başlıkta ifade edilen düşünceler de açıkça anti-Feuerbachçı'dır. Feuerbach'ın yeni tanrısı “İnsan” tüm kültürel tarih boyunca izleniyor ve onunla içi boş bir kavramsal varlık olarak alay ediliyor; “Ben”, ikinci bölümde sarhoş bir coşkuyla gerçek olmayan insana karşı tek gerçek olarak getiriliyor. Kitabımı bir başka kitapla yarıda kesemem, Stirner'in Feuerbach'a karşı polemiklerini her sayfada gösteremem; Reclam'ın [yayınevinin adı] genel olarak erişilebilen baskısından alıntı yaparak birkaç pasaja işaret etmek yeterli olacaktır.

Sadece Ben ve tin bir ve aynı şeyin adı olmadıkları için, bizzat tamamen farklı şeylere verilen farklı adlar oldukları için, sadece buradan tamamen totolojik olarak tinin öte dünyada konakladığı yani Tanrı olduğu zorunlu sonucuna varılmaktadır.Feuerbach'ın Bize sunmaya çalıştığı kurtuluşun ne kadar teolojik olduğu ve Tanrı bilginliği içerdiği buradan anlaşılmaktadır(s. 42). Feuerbach, tin olan Tanrı'ya özümüz der. “Ben ne Tanrı'yım ne de İnsan, ne yüce varlık ne de Kendimin varlığıyım. Dolayısıyla meselenin özü açısından varlığı içimde ya da dışımda düşünmem fark etmiyor.” Eğer Feuerbach, Tanrı'nın cennetteki evini yıktıktan sonra onu pılıpırtısıyla birlikte Bize taşınması için zorlarsa, o zaman onun yeryüzü konutları olan bizler hıncahınç dolarız (s. 44). “Sadece özleri kabul etmek ve özlerden başka hiçbir şeyi tanımamak – işte din budur: Din dünyası özlerin, hortlakların ve hayaletlerin dünyasıdır” (s. 52). Stirner'e göre Feuerbach, kendi dininin yeni bir hakikat olduğunu iddia ettiğinde sadece dogmanın gramer biçimini tersine çevirdi (s. 60). Biz asla günahsız Hıristiyan olamadık; ama daha da saçma olan, “gerçek insanlar” olmamız ve ulaşılamaz ideale ulaşmamız gerektiği varsayımıdır (s. 208). Feuerbach sevgiyi kutsal (Stirner, kutsallık kavramını teolojik olduğu için yadsımaktan yorulmaz), tanrısal bir güç olarak görür, Biricik ise sevgiyi bir duygu olarak besler, ama töresel bir görev olarak onu aşağılar (s. 344). Stirner'e göre Feuerbach, dili tıpkı Hegel gibi kötüye kullanır, materyalizmine yalnızca mutlak felsefenin doğaüstücülüğünü giydirir (s. 398f). Stirner'e göre Feuerbach, sadece “tanrısalın” varolduğunu, ve “arı insansalın” gerçekleştirilebilir olduğunu söyler: bu son sığınak da artık koruma sağlamayacaktır, der Stirner. (s. 425) Özellikle de metnin sonunda Feuerbach'ın ideal insanının kulaklarına Stirner'in kırbaç darbeleri iner. Feuerbach yanıtladı.

Stirner'in kitabının yayımlanmasından kısa bir süre sonra kitabın onurlandırıldığı birkaç eleştiri arasında Feuerbach'ın eleştirisi de (anonim) vardı. Rakibinin büyüklüğünü tamamen göz ardı etmemesi Feuerbach'ın cesur karakterini gösterir; ama bir aile mektubunda andığı gibi tanıdığı en zeki ve en özgür yazarı polemiklerinde anmadı elbette. Tam hissetmediği o darbelerden dolayı kırılmadı Stirner'e, daha çok Stirner'in ona, Hıristiyanlığın azılı düşmanına, gerici demesine kırıldı. Feuerbach, ilk önce, acımasız rakibini şaka dolu bir “açık mektupla” başından savacağını düşündü; ama şaka yapmanın hiç de yeri olmadığını anlamış olması gerekir, ve adını vermeden üç ayda bir yayınlanan bir dergide zayıf bir yanıt yazdı, ki bu dergi de – kendisinden söz edilmeyi hak ediyor – “Hıristiyanlığın Özü”nün ve “Biricik”in yayımlandığı aynı yayınevinde yayımlanıyordu.

Stirner'in repliği de, imza olarak sadece adının baş harfleri kullanılarak, Wigand'ın üç aylık dergisinde yayımlandı (1845). Stirner, çelik bir sertlikle üç eleştiriye karşılık veriyor: biri sosyalist, biri eleştirel-liberal ve öteki de Feuerbachçı. Eleştirisinin hemen başlangıcında, karşıtlarının onu yanlış anladıklarını aynı anda yadsıması, Zeitgeist'ın gücü açısından dikkate değerdir; üçü de onun kavramlarını yanlış anlamışlardı. “Feuerbach'ın, dünyadaki Biricik’in yanına getirdiği Cennetteki Biricik boş lafın sahibi olmayan boş laftır. Düşünülen Biricik Tanrı demektir ... Eğer cennetteki Biricik, Feuerbach’ın kafasında değil de, kendi kafasında olsaydı, o zaman Biricik’i kafasından çıkarıp atmak pek zor olacaktı.” Stirner'e göre üçü de egoisttir ve Feuerbach da açıkça Feuerbachça'dan başka bir şey yapmaz. Feuerbach kendi dünyasından farklı bir dünyada mı yaşıyor? Ve yine sevginin “kutsallığı” ile alay ediliyor. “Peşine düştüğün ilgiyi bugün kutsallaştırırsan, yarın kölesi olursun.” Ve yine “İnsan” teşhir ediliyor; her gerçek insan insan kavramıyla ölçülürse, bir insan-değildir o[Unmensch].

Metnin sonuna doğru Feuerbach'a özellikle değiniliyor. Stirner'e göre Feuerbach (sözcükler hiddetle söylenmelidir) gerçek bir Hıristiyandır, çünkü insana ilişkin tam yetkin bir özün temel önyargısını temsil ediyor. Tapınak efendisine küfür eden Selahaddin Eyyubi gibi Stirner de Hıristiyan karşıtı Feuerbach'a “Hıristiyan” diye hitap ederek ona küfür etmek istiyor. Ardından, kardeşi Friederich'ten (çok sulandırılmış bir aydınlanmacı) farklı olan Ludwig Feuerbach ile alay ediyor; ona verilen addan dolayı o, biricik ve eşsizdir. Sonuç olarak, Feuerbach'ın daha önceki bir çalışmasına işaret edilerek üç eleştirmene nazikçe atıfta bulunuluyor; orada felsefi eserlerin bazı yorumlayıcılarının aptallığı bir yanlış anlama eleştirisi olarak açıklığa kavuşturuluyor; usun görkemli sözleri anlamsız çocuk masallarına dönüştürülüyor.

Stirner ile Feuerbach arasındaki ilişkinin net bir şekilde ortaya çıkmasını sağlamak için bu polemiğe biraz fazla yer verdim. Görünüşte tinsel boyutta birbirlerine yakın gözüken aynı dönemin bu iki düşünürü, esasen ama farklı yüzyılların, farklı dünyaların temsilcileriydi: Feuerbach son aydınlanmacıydı; önce usu, şimdi de insanlığı bir din olarak Hıristiyanlığın yerine koymakla ve Hıristiyan etiğin eski kavramlarını titizlikle muhafaza etmekle Hıristiyanlığa ilişkin tüm temizlik işlerini yaptıklarını sanan 18. yüzyılın cesur adamlarının gecikmiş soyundandı; Biricik işte tam da bu kavramları 20. yüzyıl okurları için acımasızca paramparça etti. Tinsel açıdan egemen olan Stirner Feuerbach'ın önemli derecedeki yaşam boyu başarısının sadece hakkını veremedi; nihayetinde alt olan Feuerbach ise Stirner'in düşünce gücünü anlayamadı bile.


line1

Dipnotlar

1 Vormärz: Mart öncesi. 1848 Mart devrimi öncesine verilen ad. (Ç.N.)

Kaynak:

Fritz Mauthner / Der Atheismus und seine Geschichte im Abendlande (Ateizm ve Batı'daki Tarihi), 4. Cilt, s. 182 – 185, Alibri Verlag, Aschaffenburg 2011.

line1

yukarı Ana Sayfa